Keşfekeş 4 - Yerli(Metal)
- Ayberk Kaan Güneş
- 19 Haz
- 6 dakikada okunur
Yeni bir yazıdan herkese selamlar! Serinin uzun bir aradan sonra gelen devam yazısında bir tür üzerinden ilerlemek yerine, bana göre hakkı yeterince teslim edilmemiş Türk metal gruplarını tanıtmak istedim. Sanırım bu yazının ana güdüleyicisinin benim de sahne alma ve albüm kayıt süreçlerine artık girmiş olmam, ve dolayısıyla Türkiye’de metal yapmanın fiziksel, mental ve maddi olarak ne kadar zorlu olduğunun ucundan farkına varmam olduğunu söyleyebilirim. Bu serinin ana amacı, kalitesi ve önemine göre bilinirliği ve tanınırlığı düşük olan grupları tanıtabilmek olduğu için, Encyclopedia Metallum’dan taradığım gruplar arasından YouTube ve Spotify üzerinden dinlenme sayılarına göre bir eleme yaptım. Bu sebeple inanılmaz sevdiğim, ama başka bazı insanların da inanılmaz sevmesinden dolayı buraya koyamadığım bir sürü grup oldu. Belki tozlu kasetleri paslı kulaklara puslu bir Kadıköy atmosferi üzerinden ulaştırmış oluruz, kim bilir. Başlayalım.

Helak’ı hayatım boyunca ilk kez Karga’da dinlediğimde aklımdan geçen ilk düşünce yanımdaki arkadaşıma “Abi, bunlar tam olarak ne müzik yapıyorlar?” diye sormak olmuştu. Sevdiğim ve sevdiğimi henüz bilmediğim birçok şeyin bileşimiydi duyduğum: Kafanıza gülle gibi değil de hiç su içmediğiniz bir sabah uyandığınız migren ağrısı gibi çarpan bir sludge-doom sesi, kulaklarımıza nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan, ama bir şekilde ahengine kapılıp kendinizi kaybedebildiğiniz bir post-metal şarkı yapısıyla beraberdi. Helak’ın Türk metal sahnesindeki önemi yalnızca yaptıkları tarzın özgünlüğü ve yakın coğrafyada eşdeğer bir müzik icra eden herhangi bir grubun olmamasından ibaret değil, hem albümlerinde hem de canlı kayıtlarında çok profesyonel bir prodüksiyon var. Yalnızca sert bir müzik dinlemiyor, aynı zamanda Helak’ın insanın kendiyle mücadelelerinden beslenen felsefesini içimize işliyoruz. Türk metalinin kronik sorunlarından biri olarak gördüğüm vokal dengesi ve mix’i, Helak’ta o kadar dengeli ve diğer enstrümanlarla uyum halinde ki aynı EP veya albümü rahatsız olmadan, baştan sonra sayısız kere dinleyebiliyorsunuz. Ve güzel bir haber: Geçen seneki Bell Witch konseri iptal olduğu için alt grup olarak dinleyemediğimiz Helak’ı, bu yaz Sepultura ve Radical Noise’un altında izleme fırsatımız olacak. Size tavsiyem, erken gelin, ve Ağustos sıcağında cübbe giyip ritimle sallanmaya hazır olun.
Dinlenmesi gerekenler: Helak EP / Inferno Pt. V / Heritor / Phantom Limb
İlk metal gruplarımızdan biri olan, ve geçen yıl yeni single’ları “No More Pain”i yayınlamış olan DarkPhase, aradan geçen onca yıla karşın kalitesini ve önemini koruyor. Grubun iki albümünden “Waning Moon, Setting Sun” nispeten daha çiğ ve eski bir sound taşırken “Darphane” çoğunluğu Türkçe olan ve daha vokal merkezli şarkılardan oluşuyor. Almanya’dan Tankard ve Mourning Caress, Türkiye’den ve Erkin Koray, Almora, Soul Sacrifice ve daha bilimum grubun olduğu 2003 Uluslararası Ankara RockStation müzik festivalinde onur konuğu ve co-headliner olmuş olan Dark Phase, Türkiye’de thrash metal adına en önemli gruplardan biri desek abartmış olmayız. Festivallerin sıra sıra dizildiği şu günlerde bol bol sahne alıp ortamın tozunu attırsalar fena olmaz diye düşünmekteyim.
Dinlenmesi Gerekenler: No More Tears / Dead Bodies Are Cool / Şeytanla Dans / No More Pain
Dishearten, dinlediğim ilk (ve hâlâ kalbimde en özel yeri tutan) Draconian şarkısıyla adaşlığının yanı sıra dinlediğim ilk kabak kemaneli black metal grubu olmasıyla bana ilkleri yaşatan bir grup. Grubun kuruluşundan tam 20 yıl sonra yayınladığı ilk albümleri, Portal of Anatolia, barındırdığı baladlar, türküler ve akustik geçişlerle beraber içinde yılların birikmişliğinden gelen bir yaratıcılık taşıyor. Türünün şimdilik tek örneği diyebileceğim bu özgün albümün ana sorunu, muhtemelen şarkı yazım ve kayıt süreçlerinin zamana yayılmasından meydana gelen düşük prodüksiyon. Her ne kadar black metal içerisinde kasıtlı olarak kirli kayıtlar alınabiliyor olsa da, bu durum Dishearten’ın klavye, ney ve kabak kemane içeren geniş enstrüman dağarcığının kulağımıza ulaşana kadar daha basit bir biçime indirgenmesine sebep oluyor. Ancak son single’ları Forester ve Nemrut’ta vokaller başta olmak üzere çok daha temiz bir prodüksiyon olduğu için ben yeni albümden oldukça umutluyum, ve Dishearten’ın ilk albümlerinin üzerine koyup bambaşka bir iş çıkaracağını düşünmekteyim.
Dinlenmesi gerekenler: Portal of Anatolia – 1 / Endless Strain / Nemrut
Rektal Tuşe ile beraber hayvan gibi grind yapmanın hakkını verdiğini düşündüğüm Glabrezu, konserlerinden en çok zevk aldığım gruplardan birisi. Aslında iki grubu birlikte tanıtabilirdim, ama nispeten daha az bilindiği için bu yazıda Glabrezu’ya odaklanmaya karar verdim. Çok daha dolu bir ses taşıyan yeni EP’si "Hunger of the Ravaged Earth"ü yabancı bir label ortaklığında daha taze (10 Nisan) yayınlamış olan grindcore/crust grubu Glabrezu, şarkılarında saf nefreti barındırmasıyla bize bir iki dakikalık deşarj anları sağlıyor. Türkiye’de punk yapıyor olmanın tarak gibi müzik yapmaktan ibaret olmadığını ısrarla kanıtlayan gruplardan biri olması, benim için Glabrezu’yu değerli yapan ana ögelerden biri. Underground sahnelerde ve alt grup olarak sıkça konser veren Eskişehir çıkışlı Glabrezu’nun çiğ ve dışavurumlu öfkesini en az bir kez olsun deneyimlemeniz lazım.
Dinlenmesi gerekenler: Gavat / Lie / Poison / Pig Smile / Propaganda
97’de bir demo ve 98’de bir EP’nin ardından, 1999’da yayınladığı “Breathless Kiss on the Lips of Melancholia” ile Türkiye’de black metal’e kadın koro vokaller, bolca melodi, shriek-growl vokal katmanlaması ve synth elementlerini temele alarak yeni bir soluk getirmiş olan Infected, uzun süreli sessizliğini 2020-21’de art arda çıkardığı şarkılarla bozdu. Breathless Kiss on the Lips of Melancholia her ne kadar kuzeyli black metal sahnesine kıyasla kaliteli, ancak sıradan bir albüm olarak kalsa da, bizim coğrafyadan da melodi ve synth odaklı, kaliteli black metal çıkabileceğini göstermesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Grubun üyeleri 2000’ler ve sonrasında farklı gruplarda farklı projeler yapmış olsa da, Türkiye’de müziğe Infected tarzı bir yaklaşım uzun yıllar boyu göremedik. Black metal ile senfoninin uyumlu bir harmanı hala eksik gibi geliyor bizde, umarım bu açığı kapatacak gruplar görürüz yakın tarihte.
Dinlenmesi gerekenler: Thy Eternal Resting Place / Divine Disbelief / Your Disaster / In the Deepest of a Quiet Forest / Captive in an Evil Palace
Kadıköy’ün hayvani death metal gruplarından Engulfed, yaklaşık dört yılda bir yayınladığı albüm/EP’lere bir yenisini ekleyerek 2024’te "Unearthly Litanies of Despair"i çıkardı. Pek yerinde duramayıp gerek Türkiye içerisinde, gerek Kuzey Avrupa’da ara vermeden konserler verip duran Engulfed, sahnenin kaderi üzerinde büyük etkisi olan gruplardan biri. Grup üyeleri ve çalışılan kayıt şirketleri itibariyle Engulfed, Hyperdontia, Burial Invocation ve Diabolizer ortaklaşmasının artık kült haline gelmiş bir modern Türk metal sound’unu yarattığını söylemek mümkün. Şahsen “Unearthly Litanies of Despair”in 2024’te çıkan en kaliteli yerli metal albümü olduğunu düşünüyorum, ve muhtemelen bu düşüncede yalnız değilim.
Dinlenmesi gerekenler: Voidwalker’s Dominion / Engulfed in Obscurity / Supreme Lord of Blasphemy / Rites of Abandoned Heretics
Chainwind Ritual, devasa bir sludge çekirdeği etrafında sırayla uydu gibi dönen stoner, groove ve noise katmanlarından oluşuyor. Alışkın olduğumuz 3-4 dakikalık şarkılar ve yarım saatlik albümlere asla benzemeyerek, içinde 23 dakikalık bir noise-sludge parçası barındıran 85 dakika uzunluğundaki Untitled I, safi sanat değeri olarak oldukça üst bir noktada bana göre. Albümün hemen ardından Kasım’da yayınlanan “Drained” EP’si de inanılmaz olgun, sert bir müzikal karakter taşıyor içerisinde. Müziğin yalnızca seri tüketim için olmadığı ve atmosferinin sabırla teneffüs edilebileceğini gösteren Chainwind Ritual’ın Kova, Harman, GodBud, Insuline gibi gruplarla gerçekleştirdikleri ortak ritüeller, bambaşka dünyalara uçacağınız birer akşamı garantiler nitelikte. Yani yakın zamanda bol bol ayine maruz kalmaya hazır olun.
Dinlenmesi gerekenler: You Won’t Find Me There / III / Faustian Bargain / Swampcrawlers / Red Wave
Bu listede 10 yılda iki albüm, iki EP, bir demo ve üç split çıkarmış olan, Kadıköy’ün en üretken gruplarından biri olan Sarinvomit’e yer vermesem olmazdı. Logoları, şarkı isimleri ve en önemlisi albüm kapaklarıyla nerede görseniz şıp diye tanıyabileceğiniz Sarinvomit, allahsız kitapsız şarkılarını yazarken ve çalarken zerre taviz vermiyor, ve içlerinden ne geçiyorsa beynimiz beynimize kusuyor. Yer aldığı herhangi bir konsere büyük bir hevesle gittiğim, standart black/death gruplarından hem şarkı yazımı hem de prodüksiyonda ayrışan Sarinvomit, modern Türk sahnesinin en önemli gruplarından diye düşünüyorum. Grubun vokalisti ve gitaristinin daha black metal odaklı bir müzik yaptığı Horrocious projesini de Sarinvomit’in üzerine küflü bir tatlı niyetine tüketebilirsiniz.
Dinlenmesi gerekenler: Spreading VX Gas Over Kaaba, Detonate the Parasitic Universe, Wrath of the Plague Demons, One Trillion Megaton
Ominous Grief’in tek albümü olan “Nothing in Remembrance”, coğrafyamızda daha önce benzeri yapılmamış bir iş. 90’ların İsveç metal sahnesinden fırlama gibi duran bu albüm, dinlendikçe kendine has özgün yanlarını sergilemeye başlıyor: Melodik black metal altyapı üzerine kurulu gotik elementler, progresif pasajlar ile yaratıcı klavye kullanımları, yer yer buralardan izler taşıyan, Melechesh’vari gitar riffleri. Grubun böyle muazzam bir albüm çıkardıktan sonra dağılması mı, yoksa bu albümün asla bilinmemesi mi daha ilginç bilemiyorum, ama bu yazıda olmayı en çok hak eden grup Omnious Grief olabilir. İsveç metaline adeta tapılan, birçok İsveçli grubun en çok dinlendiği ülkemizde bu tarz bir müziğin şu anda tarafımızdan icra edilmiyor olması çok büyük eksiklik bence.
Dinlenmesi Gerekenler: Demon’s Lair / Reborn (Into the Night) / Dust From the Aging Funeral / Nothing in Remembrance
Yazının uzun ve detaylı kısmını geride bıraktık. Kulağınızı sürekli sahne ve albüm haberlerine açmanız gereken, şu anda aktif olup da yazıda değinemediğim bazı grupları dipnot düşeyim: Death kanadından Nascent, Asistolia, Konatus, Gore Dimension ve Abolish; thrash camiasından Hazardous ve Thrashfire; sludge tüküren Slug Salt Lava, post-black’ten Scenes Of, melodinin dibine vuran Sacrosanct ile Mortivor… Eski topraklardan da Witchtrap, Hazy Hill ve Cultus’u da anmadan geçmeyelim, belki bir gün onları da yazarak yad ederiz. Şimdilik benden bu kadar, sağlıcakla kalın!
P.S: Yazıda bahsi geçen grupları ve daha fazlasını aşağıdaki listeden dinleyebilirsiniz:
Comments