top of page

Bir Mit mi, Bir Miras mı? Viking Metal’in Soğuk Hafızası

  • Yazarın fotoğrafı: ozdegokbayrak ✪
    ozdegokbayrak ✪
  • 18 saat önce
  • 7 dakikada okunur
ree

Kuzey. Kışın bembeyaz soğuğu ve yazın sanki masalları andıran, doğa üstü ve efsanevi iklimi. Biz halklarını sakin, sessiz ve soğuk bilsek te, Kuzey her zaman sessiz değildir. Bazen rüzgâr, bin yıl öncesinden kalma bir adı fısıldar; bazen buz, toprağın altına gömülmüş bir hikâyeyi geri ister. Viking metal tam da bu noktada başlar: Ne bir müzik türü olarak, ne de basit bir dinleme tercihi olarak. O, hatırlamayı seçen bir sesin yankısıdır. Bugün Viking metal dendiğinde aklımıza kalkanlar, baltalar, savaş naraları ve sahnede Valhalla’ya çağıran korolar geliyor olabilir. Ancak bu görüntünün arkasında, çok daha eski ve çok daha ağır bir yük vardır. Çünkü Viking metal, yalnızca mitlerden beslenmez; aynı zamanda bir coğrafyanın hafızasını, pagan inançların gölgesini ve kuzey halklarının kimlik arayışını taşır.

 

Bu müzik, bazen soğuk bir yankı gibi çöker insanın üzerine.

Bazen de festival alanlarında bira köpüğü ve kahkahalar arasında yankılanır.

İşte tam bu noktada soru belirir: Viking metal bir mit mi, yoksa yaşayan bir miras mı?


Bathory’nin soğuk epik anlatılarında duyduğumuz şey, sahnelenmiş bir geçmiş değil; kaybolmuş bir dünyanın yasını tutan bir sestir. Enslaved’in karmaşık yapılarında Vikinglik, bir savaş estetiği değil, felsefi bir dönüşüm hâlidir. Öte yandan Amon Amarth, Ensiferum ya da Finntroll gibi gruplar, mitolojiyi günümüz sahnesine taşır; onu daha gürültülü, daha görünür ve daha eğlenceli bir forma sokar. Biri hatırlatır, diğeri anlatır; ama ikisi de kuzeye aittir.  Viking metal tam olarak bu iki uç arasında salınır: Ritüel ile gösteri, miras ile mit, sessizlik ile savaş narası arasında. Ve belki de bu yüzden hâlâ büyüleyicidir.

 

Bu yazı serimizde İskandinavya’nın en meşhur gruplarını ve esinlendikleri İskandinav mitolojisinin müziklere nasıl ilham verdiğini inceleyeceğiz. Hazır olun başlıyoruz!

See you in Valhalla !


ree

1983 yılının bir kışı.. İsveç semalarından Bathory isimli bir grup doğdu. Scream vokaller, şeytani, karanlık ve anti- Hristiyanistik temalar grubun ilk benimsediği ruhtu. O kadar karanlık, soğuk ve çetin bir iklimin çocuklarıydılar ki. Bathory’nin doğduğu dönem, İsveç’in dışarıdan bakıldığında “refah devleti” , içeriden bakıldığında ise kimliğini yüzyıllar öncesinden yitirmiş bir toplum haline geldiği yıllardı. 1980’lerde İsveç’te “köprü politikası” adı altında Amerikan kapitalizmi ve cömert bir refahlaşma amacı güdülüyordu (1). Teoride dengeli görünen bu model, pratikte beklenmeyen sonuçlar doğurdu: yüksek enflasyon, aşırı ısınmış finans ve emlak piyasaları, negatif reel faizler…Bu ekonomik ve yapısal gerilim, özellikle genç kuşaklarda geleceksizlik hissi, köksüzlük ve bastırılmış bir öfke yarattı. Bathory tam da bu aralıkta ortaya çıktı: ne tam çöküşte, ne de refahın zirvesinde. Bir geçiş döneminin çocuğuydu. Bu yüzden müziği de bir “isyan”dan çok, soğuk bir yabancılaşma taşıyordu. Bathory’nin bu karanlığı, müziğinde Satanistik öğelerin işlenmesi, sisteme karşı verilmiş bilinçli bir karşı semboldü.

 

Kurucu Quorthon, sanki pagan yolculuğunda uğursuzlukla uğurlanan bir lord gibi karanlığı seçmişti. Yüzünü biraz daha karanlığa çevirdi ve aslında bilinenin, sanılanın aksine Mayhem değil Bathory, bilinen ilk Black Metal’in kurucusu oldu. Evet, Bathory Black Metal’in ilk iskeletini kuran grup olarak müzik literatüründe yer almaktadır.


Kurucu Thomas Forsberg (Quorthon) Black metal günlerinde.
Kurucu Thomas Forsberg (Quorthon) Black metal günlerinde.


Bathory bunu yaparken henüz Norveç Black Metal sahnesi yoktu (1983-1987). Black Metal’den hızla İsveç semalarının, atalarının ruhsal kanatları altına giren Quorthon, Black Metal’i yarattıktan sonra, ondan bilinçli olarak uzaklaştı. Çünkü tematik olarak artık köklerine uzanmak istiyordu. Böylece Viking Metal’de ilk hareket başladı ve İskandinav mitolojisi, artık müziklerinde önemli bir yer kaplamaya başladı ve bir mit olmaktan ziyade, Black Metal’in içinden doğan ama onun karanlığını alıp tarihsel hafızaya taşıyan bir miras hâline geldi.

 

Bathory’den sonra Viking Metal’in evrimi, mitolojik mirasın ikiye bölündüğü bir noktada duruyor. Bathory bir kapı açmıştı; daha çok İskandinav köklere bir hafıza çatlağı gibi. Ve o çatlağın içinden Viking Metal, iki ayrı koldan yürümeye başladı. Birisi daha içsel, daha felsefi vikinglik.  Nedir peki bu?  Bir sahne kostümü değil, temelde bir varoluş meselesi aslında. Burada savaş, daha içsel yolculukta yapılan savaştı.

 


Enslaved, erken dönemlerinde (1991-2000) saf black+Viking metal ve epik atmosferiyle bizleri etkiliyordu. Bu dönemde, tam da içsel bir Viking teması yaşıyorlar ve şarkı sözlerine ve melodilerine yansıtıyorlardı. Ancak, albümleri ilerledikçe Enslaved, mitolojiyi bir dekor, bir süs olmaktan çıkardı ve yerine zaman döngüsü, insanın doğayla kurduğu ilişki geldi. Progressive rock, jazz ve deneysel müzik unsurlarıyla genişleyen sound; Pink Floyd, King Crimson ve Rush gibi grupların etkisiyle şekillendi. Temiz vokallerin giderek daha fazla yer bulduğu bu dönemde Vikinglik artık bir mit değil, insan–doğa–zaman döngüsüne dair düşünsel bir miras hâline geldi. Enslaved, bu yönüyle Viking metalin gösteri tarafına değil, hafıza ve bilinç tarafına yaslanarak türün evriminde merkezi bir rol oynadı.



İkinci ve daha masalsı olan kısım ise epik Vikinglik. İşte bu dalın en büyük temsilcisi Amon Amarth. Burada felsefi, içsel ve progressive öğeler yer almaz. Burada Amon Amarth, dev bir Viking gemisini kapımızın önüne kadar çeker, fısıldamak yerine bağırır, anlatır.

Amon Amarth’la birlikte Viking metal, tarihlerinin verdiği esintiyle bir hikaye anlatıcılığına dönüşür. Hani vardır ya Ragnarok efsanesi, sürekli halk arasında anlatılan meşhur Thor, Odin ve Freya hikayeleri.. Burada Viking olmak, resmen bir destandır. Albümler birer Viking günlüğü gibi. “Bugün burada savaştım, dün Odin’e kurban adadık, Nordik denizde gemilerimiz şöyle kahramanlıklar atlattı” havalarıyla tam bir yaşayan Viking efsanesi. İnsanların akıllarına Vikings ve Vikings: Valhalla dizilerindeki savaş sahneleri geliyor. Sanki arka planda da hemen birden bire Amon Amarth şarkıları çalacak gibi istemsizce.. Çünkü Amon Amarth, black metal kökenli değil. Aslında, müzikal olarak death metal hattında bile ilerliyorlar, bu da onların Viking mesajlarını çok daha net duymamıza neden oluyor: Brutal vokaller, net ve keskin riff’ler ve ritmik arka planları. Sanki dinleyicilerine müthiş bir ritüel gecesinin ardından, ertesi sabah savaş alanına gidecekmişiz gibi bir hava veriyor. Amon Amarth, bize geçmişi bugünün enerjisiyle yeniden sahneliyor her zaman.



Pekala, yıl 1995. Ensiferum doğuyor. Helsinki’de bir rüzgar başlıyor; Fin folk metal rüzgarı. Grubun kurucusu Markus Toivonen, herkes gibi Megadeath, Pantera ve benzeri grupların şarkılarını çalmak istiyordu ama sonradan daha tradisyonel, daha gelenekçi bir bakış açısı olduğunu ve bunu müziğe yansıtmak istediğini fark etti. Bu arada Ensiferum adı, latincede “kılıç taşıyan” anlamına gelmektedir. Daha isimden itibaren Viking kahramanlarının şanı şerefi, onur meselesi olan kılıç-kalkan kimliğini ortaya koyuyorlar zaten. 2001’deki ilk stüdyo albümlerinden sonra 2003 ve sonrasında çıkardıkları Iron, Victory Songs ya da From Afar gibi albümlerde işlenen Vikinglik ise resmen bir ruh hali. “Winter Storm” albümlerinde yer alan Fatherland şarkısının sözleri, sanki Vikings dizisinde Ubbe’nin okçulara emir verdiği sahneyi yansıtıyor. Şarkılarında “I saw two ravens in the sky” gibi cümleleriyle poli-teizm vurgusu yapıyorlar aslında. Çünkü raven yani kuzgun, İskandinav mitolojisinde Odin’in simgesi. Dragonheads şarkılarında, “Eğer bir gün ölürsek Valhalla’da buluşmak üzere” diye bağıra bağıra hem inançlarını, hem kültürlerini, hem de müzikal felsefelerini yaşatıyorlar.  



 

Ve Finntroll. 1997 yılına geldiğimizde, Helsinki’den ekstrem-folk metal bir grup doğdu. Black- folk metal ve Fin halk müziği olan “humppa” ezgilerinin birleşimi bir tarza sahip Finntroll’un nerdeyse tüm şarkıları İsveççe. Finntroll'ün ilk vokali Katla, Finlandiya'da İsveççe konuşan azınlığın bir parçası olduğundan beri İsveççeyi, Fincenin üstüne kullanmaya İsveççe’deki ve seslerin grubun "trollce" kıyafetlerine daha çok uyduğuna karar vermişti. Şimdiye kadar birçok vokal değiştirmelerine rağmen, Finntroll'ün geleneği hiç değişmedi. Grup üyeleri, Finntroll isminin ağızdan ağıza dolaşan bir İskandinav hikayesi olduğunu düşünmekte. Eski bir Fin hikayesine göre bir İsveçli rahip, Finlandiya'ya gelirken vahşi görünüşlü bir adamla karşılaşmıştır. Adam, İskandinav halkının paganizmi bırakıp Hristiyanlaşmasına karşın İsveçlilerin birçoğunu öldürmüştür.  Rivayete göre, olaydan kurtulanlar "Finn-troll" hikâyesini yaymıştır. Zaten Finntroll şarkılarının konusu da şu; İskandinav efsaneleri, hayali Troll-Kral “Rivfader” etrafında toplanan eski inançlı halk. Topraklarına girip kendi dinlerini yayan Hristiyanlara karşı verilen troll savaşını anlatan efsaneleri işler tüm şarkıları.


1998 yılında ise Týr isimli bir grup Faroe Adaları’nda kuruldu. Neden bu isim derseniz eğer, İskandinav mitolojisinde adalet, hukuk ve zafer tanrısı olan Týr çünkü. Çünkü bütün Viking metal, Hristiyanlaştırılıp unutturulan pagan tanrılarını arıyor da ondan. Pekala, grubun müziği, metalin sertliğini İskandinav folklorunun melodileriyle birleştirmekte. Týr’in müziğinde brutal-scream vokaller yar almaz. Şarkıları savaş meydanında yankılanan müziklerden çok daha sakin, taş meclislerde karar alan eski mitolojik Tanrılar zümresinin toplantısı sırasında arkadan çalan fon müziği gibidir. Grubun lideri Heri Joensen’in de sıkça vurguladığı gibi, TÝR hiçbir zaman “daha hızlı, daha sert” olma peşinde olmadı. Aksine zamanla daha katmanlı, daha detaycı ve daha sabırlı bir müzik dili kurdular. Progressive metali folk yapılarıyla birleştiren bir tarza sahipler. Onlar Viking metalin miras kısmındalar. Sahnelerinde kalkan kaldırmıyorlar, savaş narası atmıyorlar ama “Vikinglik, hatırlayanların tarihidir” diyorlar.


İskandinav coğrafyasında, gerçek Viking unsurlarını müzikale taşıyan daha birçok grup bulunmakta. Tarihi 1997’de başlayıp 2010lu yıllarda sessizliğe gömülen Turisas, Norveç’ten 1994’te doğan ve 2004 yılında vokallerinin soğuktan donup vefat etmesiyle beraber kariyerlerine son veren Windir, doğa, metafizik, Viking temalarını işleyen İsveçli grup Vintersong, 1995 yılında kurulan Fin- pagan metal grubu Moonsorrow, yine aynı sene İsveç’te kurulan black-viking metal eksenli Månegarm ve Thyrfing ve Fin folk metalin sahnede en çok eğlenen isimlerinden biri olan Korpiklaani.

 

Almanya ve Hollanda eksenli ve yine Viking temaları işleyen, popüler ve bilinen başka gruplar da var. Falkenbach ve Equilibrium, Alman folk-viking metal grubu, Heidevolk ise Hollanda’lı Viking-pagan metal grubudur. Germen mitolojisi eksenli bu gruplar da müziğinde ve sahnelerinde paganistik-viking ruhlarını yaşatmaktadır.

 

Viking metalin kalbinde atan duygular, yalnızca mitolojiyle değil tarihle de ilgilidir. Çünkü İskandinavya’nın Hristiyanlaşması, bir inanç yolculuğundan çok bir zorunlu dönüşüm olarak yaşandı. Tarih kaynaklarına göre 8. ve 12. yüzyıllar arasında kuzey halkları Hristiyanlığı benimsedi; ama bu benimseyiş, halkın ruhundan değil, kralların siyasetinden doğdu (2). Yani aslında krallar ve elitler, İskandinavya kıtasında ticareti geliştirmek ve yeni gelir kaynakları elde etmek için; Avrupa ticaretine dahil olmak, diplomatik olarak tanınmak ve kıtanın güç dengesinde kalabilmek için pagan tanrılar birer birer susturuldu. Tapınaklar yıkıldı, ritüeller yasaklandı, eski inançlar “şeytanî” ilan edildi (3). Ancak hafıza yok edilmedi; yalnızca yeraltına itildi.

Bugün İskandinav ülkeleri dünyanın en seküler toplumları arasında yer alıyor. İsveç, Norveç ve Finlandiya’da nüfusun büyük bir kısmı resmî olarak kiliselere kayıtlı olsa da, düzenli ibadet oranları yüzde beşlerin altına düşmüş durumda (4).  İsa, birçok insan için ilahi bir figürden çok etik bir sembol; kilise ise ruhsal bir rehberden ziyade tarihsel bir kurum olarak görülüyor (5).  Buna karşın doğa, mevsimler, gündönümleri ve folklor hâlâ kolektif bilincin merkezinde. Midsummer kutlamaları, Yule gelenekleri ve pagan kökenli anlatılar, Hristiyanlığın üzerine örtülmüş ama asla tamamen silinmemiş bir katman gibi yaşamaya devam ediyor.

İşte black metalin ve onun içinden doğan Viking metalin öfkesi de tam burada anlam kazanıyor. Bu müzik, yalnızca dine karşı değildir; zorla bastırılmış bir kimliğin çığlığıdır. Bathory’nin karanlığında duyduğumuz şey, şeytana övgü değil, tarihin silinmiş sayfalarına tutulmuş bir ağıttır. Viking metal ise bu karanlığı alır, onu tarihsel bir bilinçle yeniden şekillendirir. Paganizm burada bir inanç sistemi olmaktan çok, bir hafıza biçimi hâline gelir.

Bu yüzden Viking metal, modern dünyada bir geriye dönüş çağrısı değil; ileriye doğru atılan bir hatırlama adımıdır. Tanrılar değişmiş olabilir, haçlar kalkanların yerini almış olabilir ama kuzeyin toprağı, rüzgârı ve sessizliği hâlâ eski hikâyeleri fısıldar. Ve Viking metal, bu fısıltıyı duyabilenler için vardır.


REFERANSLAR

1.    Lars Magnusson, "İskandinav Işıkları Yeniden Parlayacak mı? – İsveç'in 1970'ler ve 1980'ler Krizine Cevabı." Modern Avrupa Tarihi Dergisi 9.2 (2011): 195-214.

2.    Winroth, A. (2012). The Conversion of Scandinavia. Yale University Press.

3.    Price, N. (2019). The Viking Way. Oxbow Books.

4.    Davidson, H. E. (1990). Gods and Myths of Northern Europe. Penguin.

5.    Pew Research Center (2018). Religious Belief in Northern Europe.

 

 

Yorumlar


Rock ve Metal Haberleri İçin Abone Olun!

RÖPORTAJLAR

LİSTELER

YENİ ÇIKANLAR

  • White Facebook Icon
  • Instagram - Beyaz Çember

Kritikzine 2024 by Kritik Records © Tüm Hakları Saklıdır

ALBÜM KRİTİKLERİ

HAKKIMIZDA

Rock metal haberleri, röportajları, albüm incelemeleri içeren güncel müzik portalı

bottom of page