Toplanın liseye geri dönüyoruz! En azından ben geri dönüyorum. Lisedeki dostlarımla buluştuğum günden beri sadece bir kişinin gitar tıngırtısını ve sesini duyuyorum: Billie Joe Armstrong ve saz ekibi.
Evrensel adıyla Green Day, diğer yazılarımda ele aldığım gruplar gibi ne metal dünyasına ne de rock dünyasına ait (tartışılır). Punk yapan grup, üç Amerikalıdan oluşuyor: Billie Joe Armstrong, Mike Dirnt ve Tre Cool. Grup 1987 yılında kurulsa da 1994 senesine kadar sadece yerel sahnede yer alıyor.
Grubun 1994 yılında makus talihini değiştiren olay, Dookie albümünü ortaya çıkarmalarıdır. Dookie, grubun üçüncü stüdyo albümü ve büyük bir plak şirketi ile yapılan ilk albüm olarak karşımıza çıkıyor. Billie Joe Armstrong’un kişisel deneyimlerinden doğan ve çoğunlukla onun duygusal mücadelelerini, kaygılarını, ilişkilerini ve cinselliğini işleyen bu albüm, derin bir içsel yolculuğun yansıması olarak görülebilir. Green Day’in "Dookie" albümü, sadece gruba değil, müzik dünyasına da bir devrim getirdi. Albüm, ABD Billboard 200'de ikinci sıraya kadar yükselirken, başka ülkelerde de ilk beşte kendine sağlam bir yer buldu. Bu başarı, Green Day’in global sahnede parlayan yıldızı olmasını sağladı ve müzikteki etkileyici varlıklarını dünya çapında kutladı. Albümdeki başlıca hit şarkılar sırasıyla: Basket Case, Welcome to Paradise, She ve When I Come Around.
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur misali, Dookie’de ele alınan konular Green Day’in diğer albümlerinde de yerini aldı. American Idiot bunu en çok gördüğümüz albümlerden biriydi. Albümün merkezinde, isyanın doğasına dair derin bir keşif yatıyor. Lise yıllarında yeniden keşfetmeye başladığımız politika ve ergenliğin getirdiği isyan kültü bir albümde toplanacak olsa bu American Idiot olurdu. Green Day’in George W. Bush’a karşı duyduğu öfke ve eleştiriler, albümde gerçek politik sorunları gündeme getirirken, esas olarak gençliğin isyanını ve arayışını yansıtıyor. "Jesus of Suburbia" olarak adlandırılan ana karakter, kendi içsel çatışmalarında bir çıkış yolu bulma mücadelesi veriyor. Bu süreçte, neye inanması gerektiğini sorguluyor, bu inanç için savaşıyor ve kendi iç hesaplaşmasını gerçekleştiriyor. Albüm, gençlerin varoşlarda yaşadığı karmaşayı ve arayışı çarpıcı bir şekilde resmediyor. Green Day dinleyicileri için hatta bütün dinleyiciler için sadece bir albüm olarak kalmayarak aynı zamanda sesli bir roman niteliği taşıyor diyebiliriz. Sadece bununla kalmayıp, Broadway’de "American Idiot" müzikalini sahneye koyarak müziğin yanı sıra tiyatro dünyasında da iz bıraktı.
Green Day, punk rock müziğinin yükselişinde kilit bir rol oynayarak öncü bir isim oldu. 1990’ların başında punk müzik daha yerel ve bağımsız bir sahneye sahipken, Green Day bu türü geniş bir kitleye ulaştırarak punk’ın popüler kültürdeki yerini sağlamlaştırdı. Böylelikle ötekileştirilenleri bir şekilde endüstride tutmayı başardı. Hatta bu ötekiler Grammy ödülü bile aldı. Grubun başarılı albümleri ve hit şarkıları, punk rock’ı gençler arasında popüler bir seçenek haline getirdi ve gençlik isyanını müzikle birleştirdi.
Çoğumuzun lise anıları ya da en azından benimkileri sadece SD kartındaki fotoğraflarında değil aynı zamanda şarkılarının sözlerinde ve gitar tıngırtısında tutmamıza olanak sağladığın için teşekkürler Green Day! Hala sırıtarak "Holiday" dinlediğimiz günlerin umudu üzerinize olsun.
Commentaires