top of page

Kozmogoniye yeni bir nefes: Perseids!

  • defne ergenoglu
  • 5 Eki
  • 16 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Eki

ree

Herkese tekrar hellü!


Bu kadar sık aralıklarla beni görmek şaşırttı di mi? Yaparım öyle şeyler. Şaka bir yana, ben de şaşkınım. Çok üretken bir dönemime girdim fark etmeden. Hazır hızımı almış yokuş aşağı koşarken de durmuyorum, yazıyorum.


Bu grubun hikayesi, yani benim nasıl keşfettiğimin hikayesi gerçekten şu ana kadar yazdığım herkes arasında belki de en beklenmedik olanı. İngilizcede bir kelime var, tam Türkçeye çevrilmiyor. Kelimenin adı “Serendipity”. Çeviribilim derslerimden öğrendiklerimi kullanarak biraz kendimi zorlarsam “tatlı ve tesadüfi mutluluk” olarak çevirebilirim. Zaman ve akışı da bu açıdan çok tuhaf, hiç haberimiz olmazken arkada bir şeyler oluyor, oluyor, oluyor… sonra bir bakıyoruz böyle tatlı rastlantılar hayatımıza olmadıkolağanüstü mutluluklar getirmiş.


Zaman içinde Spotify algoritması karşıma çıkardı birilerini, bazılarını arkadaşlarım koşa koşa getirdi. Bazen ben bir kafede Shazam’ı açıp parmak uçlarıma çıkarak telefonu hoparlöre tuttum, bazen konserlerde çıkan ön gruplara bayıldım. Perseids ise hayatımdaki küçük örümceklerin ağlarını örerek bana yaptığı sürpriz bir “serendipity”. Çok da uzatmadan hikayeye cumburlop.


Lisede, yani bu dergiye yazmaya başladığım ilk zamanlarda müzik hocamın beni tabiri caizse gözüne kestirip “avlamasıyla” okulumun müzik kulübüne de girmiştim. Bir grubum yoktu, ne yaptığımı da pek bilmiyordum açıkçası. Hocam da o zaman bana yapabileceği en güzel jesti yaptı: beni dünya tatlısı ve inanılmaz yetenekli müzisyenlerle bir araya koydu. Beraber sahneler aldık, provalar yapmaya başladık. Maalesef gerçeklik hepimizin farklı üniversitelere gitmesini ve benim burada sınava hazırlanmamı gerektirdiği için yollarımız ayrıldı.


Aradan 1 yıl geçti ve ben yazın başında Spotify’da gezinirken birden Perseids diye bir grup buldum. Şarkılarını dinlemeye başladım ve çok hoşuma gitti. Tam aradığım sound tarzıydı. Gazeteci tarafıma engel olamadım, biraz araştırayım dedim. Instagramlarına girdim, üyelere bakarken birden gözlerime inanamadım: Ege, yani Berat, yani benim lisedeki grubumun bateristi bu grubun da bateristiydi! Şoklardan şoklara girip bol bol “yok artık” demeli bir 10 dakika sonra üstüne yazmak istediğime karar verdim ve bir röportaj ayarladık.


Röportajı yapalı biraz olmuş olsa da ben hala olan olayın enteresanlığındayım. Dediğim gibi, bazı tesadüfler çok ilginç anlarda geliyor.


Perseids sound’larıyla, sözleriyle, enerjisiyle playlistlerinizde eksik kalan “o” grup. İyi ki denk geldim, iyi ki tanıştık. Samimiyetleri ve beni gülmekten kıran esprileriyle sohbeti çok özel, çok keyifli kıldılar. Son albümlerinin linkini aşağıya bırakıyorum; dinleyin, dinleyin, dinleyin! Dinleyin ki şu monoton kozmogonimize bir nefes gelsin. Karşınızda Perseids!


“Uyandırırsınız Beni” için:


Defne: Hoş geldiniz!

Hepsi: Hoş bulduk. 

Defne: Sizi tanıyalım biraz. Sağ baştan. Ben biraz çözmeye çalıştım da sizi stalklamak çok zordu.

Hepsi: (Güler) 

Asrın Ağırman: Ben Tekin Asrın Ağırman. Gitarım. Çok severim gitarı ama bası daha çok severim. Bas dinlemeyi daha çok severim. 6-7 yıldır gitar çalıyorum. Pandemide çok sıkıldım, evde oturuyordum sadece. İstanbul’daydım. Evde bir gitar vardı, babama da zorla klasik gitar aldırdım. Onunla başladım çalmaya, günde 8 saat çalıyordum. 

Defne: Şu an fark ettim de Yavuz Çetin’e acayip benziyorsun.

Asrın: Ya hep diyorlar bunu. Yavuzcan Çetin’le tanışmıştım bu arada, şarkıları da dinletmiştim. 

Defne: Harbiye’de anma konseri vardı, geldin mi?

Asrın: Çağırdı beni de gidemedim. Arkaya gelirsin konuşuruz bile dedi. Adam yalanlarsa mahvoldum da neyse. Ne diyordum? Hah, 5-6 yıl önce de söz yazmaya başladım. 20 yaşındayım, yaptığım başka bir şey de yok. Bir de animasyon seviyorum, o kadar. 

Ata Karabulut: Ben Ata Karabulut. Grupta vokalim. Çok uzun bir süredir müzikle uğraşıyorum ama vokal olarak başlamadım. Gitarla başladım herkes gibi. Lisedeyken bir orkestra grubu vardı, 8 kişiydik. 3 gitar olunca bana “Sen gitar olma, sen vokal ol” dediler. 3 yıldır vokallik yapıyorum. 18 yaşındayım. Alaylı vokalim, hiç şan eğitimi almadım. Belki bir gün onu da yaparım. 

Defne: Eğitim almamışsın ama kayıtlarda iyi duyuluyor. 

Ata: Teşekkür ederim. Grupta söz olarak da birkaç şarkının sözünü yazdım. Bazen değiştiriyoruz ona katılıyorum. En son katılan benim gruba bu arada.

Berat Ege Perçinel: Ben Berat Ege Perçinel. Babamın müzik grubu kurma hayaliyle müziğe başlatıldım. Bayağı proje çocuğum aslında. Senelerce istemeyerek çaldım, sonra sağolsun Tool adlı bir grup sayesinde bateriye karşı bir sevgi beslemeye başladım. 

Asrın: Ben gitara yeni başladığım zamanlarda şöyle bir şey yapıyorduk. Babası evin altına bateri, amfi falan kurmuş. Orada çalıyorduk, deniyorduk. Perseids biraz Berat’ın evinde doğdu yani.

Deniz Güner: Ben Deniz Güner. Ben başta piyanoyla başladım, anaokulundaydım galiba.

Defne: Sen de mi proje çocuktun? 

Deniz: Ben proje çocuk muydum… aslında şöyle oldu. Eve piyano alındı. Annem gitar çalardı, müzik okumak gibi bir hayali vardı. Babam da evlilik yıldönümü olarak bir piyano aldı. Ben de o piyano vesilesiyle başladım, ders aldım. Bir hevesle başlamıştım ama sonra bir yüke dönüştü. Çok çalışmak gerekiyordu. Bana fazla geliyordu. Bir dönem bıraktım, müzikle de ilişiğimi kestim. Sonra tekrar heves ettim, tekrar piyano çalmaya başladım. Fark ettim ki benim yapmak istediğim müzikle piyano tam uyuşmuyor. O dönem punk takılıyordum, bunu piyanoyla uyuşturmayı da başaramamıştım. Bas çalmak istediğime karar verdim. İkna ettim evi. Yumruğumu vurdum masaya. (Güler) Yok öyle olmadı, çok desteklediler beni. Bir bas gitar aldım 7.sınıfta. Kendim öğrenmeye başladım, sonra da orkestrada çalmaya başladım. Ata’yla da orada tanıştım. 

Defne: Grubun kurulma hikayesi nasıl? Berat’ın bodrum katından başka. 

Asrın: Biz Berat’la bir süredir çalıyorduk, 14 yaşında falandık. Bir süre çok asosyal bir dönemimiz vardı, sadece bilgisayar oyunu oynuyorduk. Oktay diye bir arkadaşımız var, çok asosyalim diye o beni insanlarla tanıştırıyordu sürekli. Nehir diye bir kızla tanıştık, sevgilisi de bas çalıyormuş. Biz de grubumuza basçı arıyoruz dedik. Grup daha yok ortada.

Berat: Bir şey ekleyebilir miyim? Biz asosyal değildik, korona vardı. 

(Kahkahalar)

Asrın: Neyse işte. Bir gün Deniz’le tanıştık biz. Bern çok sevdim onu, o beni hiç sevmedi. Haklıydı da çok iğrenç bir insandım o aralar. 

Defne: Ne zaman bu?

Asrın: 2021 sonu. Deniz’e teklif ettik gelip çalmayı, o da tamam dedi nedense. 

Deniz: Ben aslında başka bir grupta çalıyordum. Ama kimyamız tutmamıştı, olmuyor gibiydi. Ben de deneyelim dedim. Bowling oynuyorduk bu teklif olduğunda. Beni çektiler, üç kişi masaya oturduk. Onlar bir tarafta ben bir tarafta. “Sen basçıymışsın” dediler. ”Doğrudur” dedim. 

Berat: Deniz katıldıktan sonra tanıştık biz. Nirvana dinlediğini duymuştum. 

Asrın: İlk provamızı aldık. Çalmaya başladık. 2 yıl kadar sadece jam attık. Söylemeye çalışıyoruz ama söyleyemiyoruz. Ata’yla tanıştım, sesini beğendim. 

Ata: Pandemiden sonra bizim Deniz’le iletişimimiz biraz kopmuştu. Ortak arkadaşımız Doğa bizi yeniden buluşturdu. Grup muhabbetleri açıldı, ben de o arada Asrın’la tanışmıştım. Provalarına gitmeye başladım. 

Asrın: Geliyordu, çok seviniyorduk biz. “Ayy, yavrum” falan yapıyorduk. O zaman da küçüktü. 15 yaşındaydı, yavrum benim ya.

Defne: Yavrum dediğin çocuktan 2 yaş büyüksün…

Asrın: (Güler) Çok tatlı çocuktu ama. 

Defne: İsim nereden geliyor?

Deniz: Üçümüz çalıyorduk bir dönem. Bir sürü isim ortaya atıldı ama hiçbirimiz tam olarak sevmedik. O dönem astronomi dersimiz vardı okulda. Astronomiyi de çok severdim, hala da çok severim. Kitabı açtım güzel bir şey çıkar diye. Birkaç öneri sundum, Perseids de onlardan biriydi. Hepimizin içine sindi, tınısı hoşumuza gitti.

Berat: Ülkede de görülüyor. 

Defne: Bu arada ilk birkaç sene sadece jamlemek kimyanızın oturmasına da etki etmiştir muhtemelen.

Asrın: Kesinlikle. İlk jam de çok iyiydi, ya da belki bize öyle geldi. 

Berat: Ben teori bilmiyordum.

Defne: Şimdi ne durumdasın?

Berat: Hala bilmiyorum. (Güler)

Defne: Teoman Zaytung’a verdiği bir röportajda “Oradan buradan akor araklıyorum” diyor, muhabir de “İnşallah daha çok ekmeğini yersin bunun” diyor. Onun gibi olmuş. 

(Kahkahalar)

Ata: Bir noktada öğrenmek zorunda kaldık hepimiz. Jamlerde bayağı farklı soundları birleştiriyorduk. 

Deniz: Hepimizin çok farklı müzik geçmişleri vardı. İlk başladığımızda ben Nirvana dinliyordum, klasik rock dinliyordum. Asrın funk/ funk rock dinliyordu mesela. 

Defne: Şarkı süreçleri nasıl oluyor? Söz yazmanın bir formülü var mı? Yumurta artı süt artı un eşittir kek gibi?

Asrın: Dördümüz için de farklı sanırım.  

Defne: Sağ baştan.

Asrın: Ben bir şeye doluyorum. Konuşamadığım bir şey oluyor. Çok sinirleniyorum. Sinirimi atmak için gitarı elime alınca demo oluyor. Çok düşünmüyorum. Provaya getiriyorum, ekleme çıkarma yapıyoruz. Deniz çok şey değiştiriyor, Ata zaten söyleme tarzını tamamen değiştiriyor. Berat bir şeyi beğenmiyor, direkt atıyor. 

Ata: Biz Berat’la o tartışmayı hiç yaşamadık. 

Berat: Ben senin söyleme tarzını beğeniyorum. 

Ata: Teşekkür ederim.

Berat: Asrın riff getiriyor, seviyoruz sevmiyoruz. Vokal melodisi değişiyor bazen. Bir de sözleri önce yazıyor, sonra şarkıyı yazıyor. Uymayabiliyorlar birbirlerine. 

Defne: Her zaman önce sözler mi?

Asrın: Ben aynı anda yapıyorum. 

Defne: Birbirlerine mi uydurmaya çalışıyorsun?

Asrın: Elime gitarı alıp bakıyorum. Çok salak bir ruh halindeyim, bazen bazı şeyleri çözemiyorum ama anlatmam da gerekiyor. O noktada derdimi anlatmaya başlıyorum. Sonra da güzel mi oldu kötü mü ona bakıyorum. Gruba getirdiklerimin dışında 70-80 tane kayıt var. Güzel olanları getiriyorum gruba. Sonra çok değişiyor.

Ata: Ben bestelere çok katkıda bulunamadım. Şarkı yazımı konusunda da benim yazdığım az var. Şöyle oluyor: Asrın derdini anlatamadığı yerde ben bakıyorum. Bir süre bekliyorum, kafamda çözümleniyor. İçim çok rahat olduğunda da oturup yazmaya başlıyorum. Asrın bana gitar melodisi veriyor, onun üzerine de yazıyorum. Daha çok yapmalıyım bunu. Çok da değişiyor aslında süreç, bazen kafama estiğinde yazıyorum. Patladığım da oluyor, bir şekilde dışarı çıkıyor. Herkes için de aynı olmuyor süreç bence, çok değişken. Yazı yazıyorsun sonuçta, içini kağıda döküyorsun. Yazdığın yerin de çok bir önemi yok bence. Sahilde de yazdığım oldu, otobüste de yazdığım oldu. 

Berat: Söz… yazmıyorum. Var birkaç tane de getirmiyorum. Getirmem de daha. Bateride nasıl yaptığımı anlatabilirim. Jam atıyoruz, kafamda bir fikir oluşuyor. Otobüste, evde düşünmeye devam ediyorum. Bazen Asrın bir şey yapıyor, kafamda oluşuyor. 

Deniz: Ben çok daha sistematik bir şekilde yazıyorum şarkılarımı. Ben de bir şey hissediyorum, en başta bas gitarı yazıyorum. Kayıt alıyorum. Kaydı üst üste dinleyerek üstüne söz yazıyorum. Öyle daha rahat ediyorum, ikisini aynı anda asla götüremem ben. Asrın’ınki çok farklı, daha serbest çağrışım şeklinde. Çalıyor ve geliyor. Bana hiç öyle olmuyor. Hem çalarken hem söylemek yapabildiğim bir şey değil, zaten tercih de etmiyorum.

Defne: Sen de mi kullanmıyorsun?

Deniz: (Güler) Yok, ben de kullanmıyorum. Müzikle söz Asrın’ın yaptığında daha hızlı ve daha uyumlu oluyor. 

Defne: Diğer soruma geçiyorum. Şu sıralar ne dinliyorsunuz? Şu sıralar diyorum ki spektrum daralsın biraz.

Asrın: Sağ baştan? Berat sayesinde ve yüzünden Tool dinliyorum.

Defne: Beni de zamanında o başlatmıştı. Seyyar Tool’cu. (Kahkahalar)

Asrın: Geze geze anlatıyor. Tool dinliyorum, Elliot Smith dinliyorum. Elliot Smith dinleyip duşta oturmayı seviyorum. Radiohead İsrailci olmasaydı onları çok severdim. 

Defne: Herkes bir yerden protesto ediyor galiba bir şeyleri. 

Asrın: Sanırım. Zappa… müzikleri çok iyi de bir insan olarak…

Defne: Sanatçıyla sanatı ayıralım mı o zaman?

Asrın: O konu çok üzücü ya. Neyse, Gojira dinliyorum. Bir ara Türkçe punk dinlerdim. 

Defne: Utanç taraf değiştirsin! Ben hala çok severek dinliyorum. Kendini çok aştı. 

Asrın: Jimi Hendrix hastasıyız. 

Defne: Benzediğin adam da Turkish Jimi Hendrix zaten. 

Asrın: Yavuz Çetin di mi… O kadar alıyorum ki bunu. Neyse bu kadar bende.

Ata: Ben çok fazla Radiohead ve Red Hot Chilli Peppers dinliyorum. Asrın hep bahsediyordu, ondan biraz. Türkçe olarak Hedonistic Noise, Kumda Bedeviler… karışıkmış biraz. Oturup müzik dinlemiyorum şu aralar. Bazen açıyorum, gözlerimi kapatıp romantize ediyorum hayatı. 

Defne: Aşure olması güzel aslında. Beslendiğin çok yer var belli ki. 

Ata: Kesinlikle. Fazlaca tür dinleyince insanların istediklerine göre hareket edebiliyorum. Kendi müziğimizi yapıyoruz tamamen ama insanların sevdiği şeyleri yapmayı da seviyorum. Her daldan elma koparıyorum. 

Berat: Ben King Crimson, Porcupine Tree, Tool… 

Asrın: Berat’a “Bak King Crimson’ın şu şarkısı çok iyi” diyordum. “Dur spoiler verme” diyordu. Diskografiyi dinledi komple.

Berat: Albüm albüm dinliyordum. Bitirdim. 

Defne: Kitap okur gibi. 

Berat: Aynen. Ama güzel oluyor, değişimleri görüyorsun. 

Defne: Birisine kafayı takıyorsun, başlıyorsun dinlemeye. Her gün ne giyeceğini seçer gibi dinleyecek birini seçmek de zor. Kafayı takınca play’e basıyorsun. 

Berat: Tam olarak. 

Deniz: Ben son dönemde bayağı Morphine dinliyorum. Alice in Chains dinliyorum. System of a Down dinliyorum. “Can” diye bir grup dinliyorum. “Ege Bamyası” albümü candır. Muse çok severim. Son dönemde indie pop dinliyorum. Men I Trust’ı çok severim. Indie pop’ta bas çok ön planda. Etkilenilebilecek konumdalar. 

Defne: O zaman diğer soru mudur?

Deniz: Diğer sorudur ya. 

Defne: Müziğinize hangi sanatçılar yön veriyor? 

Asrın: İlk başladığımızda ben çok funk çalıyordum. Red Hot Chilli Peppers beni etkilemişti. Grunge’a girdim, o zaman da Pearl Jam, Alice in Chains etkilemeye başladı. Punk’a girince bu sefer orası. Her yerden bir şeyler oluyor. Mutlaka çalıyorum. 

Ata: Benim en çok etkilendiğim iki isim Jeff Buckley ve Layne Staley. Zaten albüm içinde de söyleme türünün değiştiği görünüyor. Rezonansım arttı, büyüdüm. (Güler) Türkçe olarak da bildiğimiz rock ve alternatif gruplar. 

Berat: Benim de iki isim: Danny Carey ve Gavin Harrison. 

(Asrın Berat’a bakıp bakıp gülmeye başladı. Bu da şu diyaloğa yol açtı: )

Berat: Noldu ya?

Asrın: Özür dilerim. Berat’ın yüzüne bakıp gülüyorum. Hiç de bir alakası yok aslında. Çok seviyorum seni. 

(Kahkahalar)

Deniz: Çok seviyoruz birbirimizi. Öyle de bir grup. 

Defne: Bu arada gerçekten kimyanız çok iyi. 

Deniz: Çok teşekkür ederiz. Bence de fena değil. Bana sıra geldi galiba. Benim tarafımdan Muse ve Alice in Chains etkiliyor. Bence her basçının etkilenmesi gereken Victor Wooten ve Marcus Miller. Jazz isimler, çok da severim. 

Asrın: Hepimiz farklı şeyler dinlediğimiz için şarkılara etkilerimiz de çok başka oluyor. Bunu da eklemek lazım. 

Defne: O kadar fazla Muse dedik ki biraz ayarlarımla oynandı galiba. (Ata’ya) Sen ne kadar Matt Belamy’e benziyorsun ya. (Kahkahalar)

Ata: Ed Sheeran da diyorlar.

Defne: (Deniz’e) Senin bıyığın daha çok benziyor Ed Sheeran’a. (Kahkahalar)

Ata: Müzikal olarak bağlar çok başka. Jam atılınca ben freestyle söylüyorum bazen. Çok progresif şeyler de deniyoruz. Ben söyleme tarzımı değiştiriyorum, Berat tempoyu değiştiriyor, Asrın farklı bir riffle giriyor soloya, Deniz…

Deniz: Ben unutuyorum. Bir önceki kayıtta ne çaldığımı unutuyorum çok sık. O yüzden de yeniden bir şey deniyorum. Asrın eskisini dinletiyor, ikisi birleşiyor. 

Defne: Kimyanızın bu kadar iyi olmasının sebebi ne? 

Ata: Biz çok vakit geçiriyoruz beraber. 

Deniz: Evet ben de onu diyecektim. 

Defne: İyi bir şey mi bu sizce?

Deniz: Bilmem. İyi bir şey mi gerçekten?

Defne: Herkes okumak için farklı ülkelere gideli ne kadar oldu?

Deniz: Bir sene. 

Defne: Nasıldı son sene mesela? Koptunuz mu, üretmek bir süreç olarak neye evrildi?

Berat: Asrın yine riff atıyor, ben kağıt kalemle yazıyorum kafamdakini. 

Asrın: Hemen konuşmaya başlıyoruz zaten. 

Ata: Herkes toplandığında uzun zamandır görüşmüyoruz gibi olmuyor. 

Deniz: Biz gitmeden önce de üretim sürecimiz böyleydi. Biri bir şey yazardı, gruba atardı. Üstüne herkes bir şey yazardı. 

Ata: İyi bir sistem kurmuştuk. Stüdyoya girince de üstüne koyuyoruz. 

Defne: Yeni albümden konuşalım biraz madem süreçten bahsettik. Nasıldı kayıt süreci? Dinleyiciye vermek istediğiniz duygu nasıl bir duygu?

Ata: Amaçlamıyoruz galiba. İnsanlar çok soruyor ne tür müzik yaptığımızı. Bence biz de bilmiyoruz. 

Defne: Ben de cevaplayamazdım yerinizde olsam. Albümü yuttum, yine de cevabını bilmiyorum. 

Ata: Spotify biomuzda bile yazıyor bu. 

Asrın: Ben kayıt sürecine çok yer aldım. HEPSİNDEN ÇOK YER ALDIM ALLAH KAHRETSİN…

Berat: Yurt dışındaydık.

Defne: Noluyor ya. Asrın feci kurulmuş size. (Kahkahalar)

Asrın: O an ne dinliyorsak biraz onun üstüne oldu. Bas duyulsun gibi bir kafayla girdik stüdyoya. Deniz’i çok seviyoruz. Bas’ı da çok seviyoruz. Ön planda olmasından garip bir zevk alıyorduk. 

Defne: Deniz’in önde olmasından mı bas gitarın önde olmasından mı?

Asrın: İkisi de. 

Defne: (Deniz’e) Magazin!

Asrın: Deneme yanılma gittik. 

Ata: Üstünden çok zaman geçmiş şarkılar vardı. Tonla zaman, tonla duygu geçmiş o arada. 1 ay öncesinde sözlerin tamamen bitebildiği şarkılar vardı. Çok inişli çıkışlı ve farklı dönemlerden bir sürü sound birleştiği için tek bir sound olmadı. Albümün bir sound’u var ama biz de tam ne, bilmiyoruz.

Asrın: “Sensizliği Bulamadım”ın gitarlarını ben 5 sene önce yazdım mesela. Bir mod çalışıyordum. Denemeler yaparken bir şey çok hoşuma gitti. Deniz’e attım, 5 yıl baktık biz ona. Sonra ben “Söz yazmak istemiyorum sen yazsana” dedim. Yazdı, çok da güzel bir şey oldu. 

Defne: Çok simbiyotik bir ilişki. 

Ata: Bence biz alternatif bir şey amaçladık.

Berat: Her şey duyulsun istedik. Asrın öksürüyordu mesela. Öyle açıyorduk albümü.

Asrın: Berat’la bir hafta kavga ettik bunun üzerinden.

Defne: Bu kayıt kesinlikle olmalı Spotify’da. Hep sağ baştan yaptık, sonraki soruları sol baştan başlatayım. Deniz hiç ilk konuşamadı. 

Deniz: Ya, teşekkür ederim. Sound olarak da… çok değiştik bence. Farklı zamanlarda yazılmış şarkılar oldukları için bence. Duygusal olarak bütüncül de olsun istedik bir yandan. Bir sitem de var. 

Asrın: Sitem?

Deniz: Sitem. 

Asrın: Women in Stem geldi aklıma, pardon.

Defne: Senin beynin nasıl bir yer ya…

Deniz: (Güler) Biz de hep aynı şeyi konuşuyoruz. 

Asrın: Berat bana sen gelmeden beş dakika önce “Konuşmayacaksın” dedi.

Deniz: Sonuç olarak bir sitem var. Canımızı yakan konular var çünkü. Bunu da yansıtmaya çalışıyoruz. 

Berat: Baterileri olabildiğince ilginç yapmaya çalıştım. Robot gibi de çaldım. 

Asrın: Duygu var desene. 

Berat: Çağan Irmak filmi gibi olsun istedim. Duygu var evet. Ata?

Defne: Hadi o bateri çalıyor da sen söylerken mutlaka bir duygu vardır. 

Ata: (Güler) Sözleri ben sürekli okuyordum. Şarkıyı kaydederken mikrofonun yanına sözleri koyup okumak duyguyu kaçırıyor bence. Melodi ve sözler kafamda yer edince söylemeye başlıyorum. Kayıtlarda da duygusal bir açılım oluyor birden mikrofona karşı. Hissettirmeye çalıştığım tüm o duygusal noktaları söyleyerek o hissi veriyorum. Albümdeki şarkıları sıralarken de buna dikkat ettik. Bazı insanlar üzülmüşler şarkılarımızı dinlerken. 

Deniz: Bir de ben şunu eklemek istiyorum: Asrın’la ben yazıyoruz genelde şarkıları ama Ata söylüyor. Birlikte çok vakit geçirdiğimiz için Ata ne hissedip de yazdığımızı biliyor ve ona göre söylüyor. Bence bunun da etkisi oluyor. 

Ata: Zamanla özdeşleştiriyorum da sözlerle kendi hayatımı. Aslında biz de parça parça oluşuyoruz. Arkadaşlarımız da bizi oluşturuyor, destek alıyoruz. Sözlere karşı ne hissettiğimi düşünerek söylemeye çalışıyorum. Belki de bu yüzden o duyguyu verebiliyorum. 

Defne: Aslında çok kendi kendini açıklayan bir müzik. Ama bazen de verilmeye çalışılanla alınan aynı olmayabiliyor. Sanatın aslında güzelliği de bu, çok sübjektif olması. 

Asrın: Sanatı severim ben. “Nereden Bileyim”i ben hayatında ilk defa bir şeyi kaybetmek üzerine yazdım. Ama başka biri dinlese ayrılık şarkısı gibi duyuluyor aslında. 

Berat: Belki son kısımda. Asrın anlatmasa ben anlamazdım sanırım. “Manik Depresyon” aşk şarkısı sanmıştım en başta. 

Deniz: Bir şeylerin olmasını istemek ve bir değişikliğin olması gerektiğini, ama benim bu yapamadığımı kabullenmek üzerine bir şarkıydı. Değişim gelmeli ama ben yapamıyorum, lütfen biri yapsın ve bana haber versin gibi bir şarkıydı. Biraz da politikti.

Defne: Sorularımı önden tahmin ediyorsunuz gibi hissediyorum. Aşk politika, ekonomi birer mesele. Sizin yansıttığınız ya da yansıtmak istediğiniz bir mesele var mı? Belli ki var. 

Deniz: Aşk da var, politika da var… benim için her şey politiktir zaten. Bence yaşanan her olay bir şekilde politik oluyor. Yaşanılanları verilen kararlar yönlendirir. Ben her şarkımda biraz da olsa bunu yansıttığımı düşünüyorum. Her şarkıda farklı konulara da değiniyoruz. Aşk, ekonomi politika… bunlar da şahsi meselemizdir bence. Davamızdır. (Güler) 

Ata: Aşk, ekonomi, politika… bu üçlü çok güçlü. 

(Asrın’ı tam burada kaybettik. Beş dakika kadar sonra aramıza katıldı)

Ata: Hepsine değiniyoruz aslında. Birilerine anlatıyoruz, biz yaşıyoruz. Şahsi meseleler bile politikayla şekilleniyor. 

Deniz: Ben bir şeyleri doğrudan söylemeye çok bayılmıyorum açıkçası. “Açız” , “Dolar” falan. 

Ata: Herkes aşık oluyor, ya da aşık olduğunu zannediyor. Yazıyor çiziyor üstüne.

Defne: O acıyı paylaşmak daha mı kolay peki?

Ata: Bence evet. Duygusal olarak yoğun bir yük. İnsana karşı da hissedilmez bir tek bence, her şeye karşı hissedebilirsin. Biz de müziğimize aşığız.

Asrın: (Güler) Adam bitirdi ya.

Ata: Keşke tek bir şeye odaklanabilsek bu arada. Çok nokta var. 

(Asrın burada dalıp gitti. Bayağı bir durduk öyle, en sonunda ben şöyle kestim.) 

Defne: Merhaba!

Asrın: Merhaba! (Güler)

(Tekrar yazar notu: Asrın’ın tüm tepkilerini keşke yazabilsem tek tek. Ama bazılarına yetişmek maalesef çok mümkün olmuyor.)

Asrın: Babamdan izin almam gerekiyor da. (Berat’a) Konuşabilir miyim?

Berat: Hangi konuda? (Kahkahalar)

Asrın: Herhangi. 

Berat: Tamam o konuşsun, sansürüne bakarız.

Defne: Senin kontrol mercin Berat mı?

Asrın: (Güler) Evet tam olarak. 

Berat: Eleştirel yaklaşıyorum.

Deniz: (bana) Magazin!

Berat: Ben şunu eleştiriyorum. Bir olayı yaşayan insan olarak değil de onu gözlemleyen insan olarak yazmak bana daha doğru geliyor. 

Asrın: Hikaye anlatmanın çok fazla yolu var bence. Her şeye de odaklanmak gerekiyor. Tek bir yerden bakınca olmuyor. Ben kendi yaşadığım olaylar ve halledemediğim olaylarla ilgili yazdım hep. Aile içinde yaşadığımız problemler bile siyasal. Belli şarkılarda fark etmeden patriarşiye sövmüşüm, sonradan fark ettim. Tarafsız biri yok bence dünyada. Tarafsız olmak da bir taraftır çünkü. 

Deniz: Tamamen senden bağımsız bir konu olsa da kendi düşünceni yazıyorsun müzik yaparken. Kendi tarafından yazmamak elde değil gibi geliyor. 

Defne: (Berat’a) Peki gözlemlemek dedin, iki kişinin arasındaki aşkı gözlemlemek imkansız. Hep geçerli değil mi o zaman bu tez?

Berat: Aşk hariç. Ben bir şey yaşadıysam başka kimse benim gözümden anlatamaz zaten. 

Deniz: Müzik yaparken her konuya şahsi olarak yaklaşıyorsun bence. 

Defne: Biraz daha zevkli, biraz daha goygoy sorularıma geldik.

Deniz: Yippii!

Asrın: Yippii!

Defne: Enstrümanlarınıza isim veriyor musunuz?

Asrın: Benim var. Hepsini de arkadaşımız Oktay koydu. Bir mavi Strat’ım var, adı Maviş. Liberal gitar. Telecaster var, onun ismini de ben koydum: Sırt Ağrısı. Taşırken çok ağrıyordu sırtım. 

Berat: “Abi sen taşısana biraz”…

Asrın: Çift gitar gezdiğim için çok yapıyordum bunu. Çok havalı zannediyordum kendimi.

Defne: Yorulunca da Kadıköy sahilde “Akdeniz Akşamları” mı çalıyordun? (Kahkahalar)

Asrın: Akustiğimin adı yok ama çok ezdim onu, zavallım. Diğerleri de isimsiz.

Ata: Ben gitarlarıma çok isim koymadım, aklıma gelmedi. Bir tek bongom vardı ikizimden kalma. 

Defne: İkizin mi var? Hiç ikizi olacak biri gibi durmuyorsun. 

Ata: Hiç benzemiyoruz ama, alakamız yok. Bongonun adını da Dumdum koydum. 

Defne: Orijinal. 

Ata: (Güler) Teşekkür ederim. 

Berat: Hiç isim vermedim. 

Deniz: Ben de. 

Ata: Bu soruya enteresan cevap veren var mı?

Defne: “Hatun” diye davulu olan vardı. (Kahkahalar) En sevdiğiniz kelime? 

Ata: Benim aklıma geldi direkt. “Bilmukabele”.

Defne: Evet haklısın, fonetik olarak da çok hoş.

Ata: Nadiren kullanıyorum, çok hoşuma gidiyor. Hep kullanılsa belki kulak yorar ama tatlı bence. 

Deniz: Ben “feragat” diyeceğim.

Berat: “Zamazingo” diyorum ben. 

Asrın: Ben “hırtapoz” demek istiyorum.

Defne: Zırtapoz değil midir o ya?

Asrın: Evet ama ben böyle diyorum. 

Defne: Safsata yerine fasfata diyorum yıllardır. Doğrusunu unutturacak kadar tatlı bir yanlış.

Ata: Asrın “ateşkes” diyemiyor. 

Asrın: Ya… 

Defne: Bir kerecik der misin? Bence o samimiyete geldik.

Asrın: Ateşkeş. (Kahkahalar) Şaka olarak başlamıştı ama kaldı.

Defne: Bir diğer soruma geçiyorum: “Keşke ben yapsaydım” dediğiniz bir şarkı var mı? Bu soruda tek şarkı seçmek zor biraz, o yüzden albüm de olur. 

Asrın: Ben başlayayım. John Frusciante “The Empyrean”. Ben demesem Berat diyecekti. 

Berat: Demezdim. 

Ata: Benim Alice in Chains’den “Jar of Flies”. Keşke biz yapsaydık…

Asrın: Hikayesi de inanılmaz.

Defne: Buyrun

Asrın: Her şarkı aslında gitarist ve solist arasında bir konuşma gibi. Çünkü Layne Staley artık uyuşturucu bağımlılığının son noktasında, gruptaki herkes de kabullenmiş bunu. O albümde de her şarkı bununlşa ilgili, atışıyorlar. Çok güzel, çok üzüyor beni.

Ata: Müzikal anlamda da, verdiği mesaj anlamında da çok özel bir albüm. 

Berat: Birkaç tane var galiba. King Crimson’ın “Islands” albümü. Çok iyi bir albüm, çok iyi şarkılar var.

Deniz: Ben Pink Floyd “The Wall”u alırdım. Albüm, konser ve film… hepsini komple alırdım. Hepsi farklı birer deneyim.

Defne: En çok neyi dert ediyorsunuz peki?

Asrın: Deniz’in söylediği şey benim de cevabım olacak muhtemelen.

Deniz: Ben sınıf mücadelesini eve gidip düşünüyorum her gün. 

Asrın: Ben de öyle. Yeni yazdığım şarkılar da hep öyle. Bir kitaba başladım, 80 darbesi sonrası ailelerinden ayrılan çocuklar hakkında.

Defne: Adı ne kitabın? 

Asrın: ”Bir Öpüp Koklasaydım”. İki kız kardeşin, röportaj tarzında biraz. Hem çocuklarla hem ailelerle konuşuyorlar. Okuyunca şunu fark ediyorum: bu ülkede neler kaybedilmiş, neler verilmiş, ne acılar yaşanmış… onun hakkında bir şeyler yazdım mesela.

Deniz: sınıf mücadelesi diyince çok politik oluyor ama benim derdim daha çok ezen-ezilen ilişkisiyle ve onun çelişkisiyle alakalı. 

Ata: Ben daha çok gün içinde aralıklarla huzursuzluk hissetmeyi dert ediyorum. Çok uzun süredir huzursuz hissediyorum. Günde birkaç kere, uzun süre oluyor. Artık bıktım, sıkıldım. 

Berat: Huzursuzluk benim de. 

Ata: Düşünmeyenlere de kılız. 

Defne: Müziğiniz bir kokteyl olsa içinde ne olurdu?

Asrın & Deniz: Votka. 

Ata: Aynı şeyi düşündüm ben de. 

Deniz: Votka bizim hayatımızda çok önemli yer eden bir içki. 

Berat: Kahve.

Asrın: Başka ne olurdu…

Defne: Bir espresso martiniye doğru gidiyorsunuz.

Asrın: Yanında sigara da olurdu kesin.

Ata: Votka ve kahve yeterli sanki ya.

Deniz: Sigara bir de. Berbat oldu. 

Defne: Şemsiye yerine sigara gelsin. 

Asrın: Aynen. Bence kahve yerine kahve likörü olsun bari. Vanilya şurubu da olsun içinde.

Deniz: Ekşi bir meyvenin likörü olmalı bir de bence. Mayhoş bir tat.

Defne: Son soruma geldik. 

Herkes: Yaaa…

Defne: Ben de sizi sevdim. (Kahkahalar) Son sorum şu: bir festival düzenleyecek olsanız ve tüm imkanlar emrinize amade olsa, nasıl bir festival olurdu? Ölüyü diriltebilirsiniz, dünyanın parasını harcayabilirsiniz. Kimler gelirdi, kimler gelmezdi? 

Asrın: Konfüçyüs, Ahmet Kaya, Jimi Hendrix, Zappa, Funkadelic’i toplar getirirdim, Kurt Cobain… 5 gün sürsün. Yemek olarak karışık pizza olsun. 

Berat: Yemek olarak mantı ve dilim pizza olsun isterdim. Efes pilsen sponsor olsun. Hatta dünyadaki tüm bira markaları gelsin.

Defne: Yemek tamam, grup olarak? 

Berat: Tüm progresif camiası gelsin. King Crimson gelsin, tüm diskografiyi çalsın. 

Asrın: 40 gün 40 gece olacak herhalde bu. Yoksa yetişmez.

Ata: Çok fantastik ama Aşık Veysel ve King Gizzard & The Lizard Wizard beraber “Sleep Drifter” ve “Kara Topraktan” çalsın. Tur tur ayırırdım, kaç müzik türü varsa o kadar gün olsun. Jazz orkestrası gelsin. Çok da büyük olsun, nasılsa öyle bir gücüm var.

Defne: Soruyu çok doğru anlamışsın. 

Ata: Kimyası uyuşabilecek olanları da beraber çıkarırdım. Pink Floyd ve Büyük Ev Ablukada’dan görsel Bir şov çıkacağını görebiliyorum. 

Deniz: Ben bir günü sadece senfoni konserlerine ayırırdım. Bence harika olurdu. 

Ata: Tek gün Feyyaz Yiğit gelsin. 

Asrın: Çıksın konuşsun, Gibi skeci yapsın, şarkı söylesin. 

Defne: O zaman Ali Atay da gelsin Leyla The Band’le. “Yokluğunda” söylesin.

Deniz: Of evet. 

Asrın: Cem Karaca gelsin, Yavuz Çetin de gelsin. 

Berat: Ben sahne alamayan küçük gruplar da çıksın isterdim.

Asrın: (bana) Senin en sevdiğin şarkı ne albümden?

Defne: Düşüneyim… “Doğulardaki” ve “Nereden Bileydim”. 

Asrın: Herkes farklı bir şey söylüyor. 

Defne: Dinleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Berat: Bizi dinleyen dangalaktır. 

Ata: Bizi dinleyin lütfen. 

Asrın: Abone olmayı unutmayın.

Deniz: Bir sonraki videoda görüşmek üzere. 

























Yorumlar


Rock ve Metal Haberleri İçin Abone Olun!

RÖPORTAJLAR

LİSTELER

YENİ ÇIKANLAR

  • White Facebook Icon
  • Instagram - Beyaz Çember

Kritikzine 2024 by Kritik Records © Tüm Hakları Saklıdır

ALBÜM KRİTİKLERİ

HAKKIMIZDA

Rock metal haberleri, röportajları, albüm incelemeleri içeren güncel müzik portalı

bottom of page