Opeth yeni albümleri The Last Will and Testament ile dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Albüm, 16 yıl aradan sonra grubun death metal köklerine geri dönüşünü işaret ediyor ve hayranlar arasında büyük bir heyecan yaratmış durumda. Grubun solisti Mikael Åkerfeldt, albümün genel atmosferini klostrofobik ve huzursuz olarak tanımlarken albümdeki bazı şarkılarda ise yeniden scream vokal tekniklerine döndüğünü ve albümde birçok yaratıcı fikir bulunduğunu belirtti. Doğal olarak ana single §1 yayınlandığında Opeth hayranlarının: "İnanılmaz vokal!" tepkileri de beklenen bir geri dönüş oldu. Bu geri dönüş içerisinde sadece bazı şarkılarında death metal hissedilse de aslında grubun geçmişlerinden özellikle kaçmış olduğu söylenemez. Konser listelerinde hala önemli bir yer tutan eski ve karanlık parçalar, Opeth'in kemikleşmiş bir ruhu olarak görülmeye devam ediyor.
Solist Mikael Åkerfeldt ve gitarist Fredrik Åkesson, Hammer ile yaptıkları röportajda death metal yolculuklarına istinaden gerçekleştirdikleri hikayelerini dinleyicileriyle paylaşıyor: "Death metale nasıl başladınız?" sorusuna Mikael: "Death metal ile oldukça geç tanıştım. Thrash ve speed metalden uzaklaşmak istiyordum. Bu adeta daha ağır müzik türlerine doğru bir evrim gibiydi. Sepultura'nın Schizophrenia ve Morbid Visions albümlerini dinledim fakat bu kayıtları ne kadar sevsem de biraz fazla özensiz buldum. İronik bir şekilde, beni death metale asıl çeken albüm muhtemelen Bathory'nin ikinci albümü The Return oldu. Albüm ilk çıktığında anlamamıştım, yıl 1987 civarıydı ve dinlediğimde beni gerçekten korkutmuştu! Albümün şeytani ve ürkütücü bir havası vardı. Özellikle Possessed adında bir şarkı vardı: 'Ben ele geçirildim!' diye bağırıyordu ve bunu duyunca 'Aman Tanrım!' diye düşündüm. O dönemde Bathory ile bağlantılı olan Mefisto adında bir İsveçli death metal grubu daha vardı. Fredrik’in arkadaşlarından biri olan Omar Ahmed grupta gitar çalıyordu ve gerçekten çok yetenekliydi. Mefisto’nun The Puzzle adlı demosunu, çıktığından birkaç yıl sonra, 1986'da dinledim ve harika olduğunu düşündüm. Müzikal anlamda inanılmaz yetenekliydiler, sesleri gerçekten şeytaniydi ve şarkılar müthişti." şeklinde yanıtladı. Fredrik ise: ""Ben de death metal dinlemeye oldukça geç başladım. New Wave of British Heavy Metal, Ozzy Osbourne ve Dio gibi gruplara daha çok meraklıydım ancak bir arkadaşım ilk Metallica albümünü aldığında daha sert müziklere yöneldik. 'Bu ne lan?!' diye düşündük ve giderek daha ağır kayıtları keşfetmeye başladık. Bir gün sokakta Venom hayranı bir adamla tanıştık; adamın bahçesinde ters haçlar bile vardı! Yine de aldığım ilk death metal albümü Death's Individual Thought Patterns oldu. Bunu, King Diamond'tan Andy LaRocque'un gitar çaldığını öğrendiğim için aldım çünkü tam bir gitar tutkunu olduğum için bu beni cezbetmişti." dedi.
"Sahneye nasıl dahil oldunuz?" sorusuna ise Mikael: "İkinci albümleri Realm of the Dark çıkmadan hemen önce Merciless grubunu izlemeye gittim. Beyond adlı bir grupla bir gençlik kulübünde çalıyorlardı; bu, aklıma gelen ilk şey. O sıralarda muhtemelen Entombed'ı da ilk kez görmüş olmalıyım. Hayranlar ve gruplar arasındaki yoldaşlık beni etkilemişti; orada neredeyse hiç kimse yoktu ama herkes müziğe son derece bağlıydı." dedi. Hemen ardından Fredrik: "Mikael gibi ben de konserlere gidiyordum. Therion'dan Christofer Johnsson, o zamanlar Blitzkrieg adıyla yerel gençlik kulübümüzde sahne aldı. Bu, 1986 ya da 1987 yılları olmalı. Muhtemelen katıldığım ilk death metal konseriydi." şeklinde ekledi.
Hayranları tarafından cevabının merakla beklendiği: "Peki tüm zamanların en iyi death metal grubu sizce hangisi?" sorusuna ise Mikael: "Sonuç olarak tüm zamanların en iyi death metal grubu Morbid Angel'dır. Alters of Madness, o müzikten istediğim her şeye sahipti; müzikal yetkinlik ve aradığım yoğunluk adına... Ayrıca duyduğum en iyi death metal vokalleri de bu albümdeydi. David Vincent, Chuck Schuldiner'dan (Death kurucusu) daha iyi. Chuck zaten inanılmaz derecede harika ancak yine de David Vincent death metalin kralı ve ben kendi vokallerimi onun stiline göre şekillendiriyorum." şeklinde cevap verdi. Hemen ardından Fredrik: "Mikael'a katılıyorum, Morbid Angel en iyisiydi. Domination ve Where The Slime Lives'ı oldukça sevdim." diye ekledi. Mikael ve Fredrik karşılıklı olarak sözlerine eklemelerde bulundu. Mikael: "Morbid Angel ile Domination turnesine çıktık. Morningrise albümümüzün folk, rock ve metal karışımıyla onları sahneden indireceğimizi düşünmüştük. Söylemeye gerek yok ki zaten bu olmadı." Fredrik: "Ama Entombed'ı da unutmamalıyız." Mikael: "Evet, kesinlikle. Bathory'nin aslında black metal yaptığını ve death metal olmadığını da belirtmeliyiz. Eğer bu durumu göz önünde bulundurursak, Celtic Frost ve Hellhammer'dan da bahsetmeliyiz. Hellhammer'ın Apocalyptic Raid EP'sini aldığımı hatırlıyorum; Stockholm'de bir mağazaya girmiş ve o plağı görmüştüm. Hemen almam gerektiğini biliyordum fakat plak çok pahalıydı, sanırım 7 pound civarındaydı, o yüzden fiyat etiketini 1 pound olarak değiştirdim!"
Çiçek bahçesindeki ters haçlardan Morbid Angel'a kadar Opeth üyeleriyle yapılmış bu keyifli sohbetin sonunda yeni albümlerinde yer alan şarkılar içinden yayınlanmış olanları 2 parçaya da aşağıdan ulaşabilirsiniz!
Comments