top of page
  • defne ergenoglu

Ortalama 4.5 Kişi: At Hırsızı

Güncelleme tarihi: 1 Nis 2022




Cem: Ben bir disclaimer verecektim ama vazgeçtim.
Defne: Ver ver.
Cem: Ozan X grubuna küfür ederse…

Selamlar hepinize ve cümlemize!


Nasılsınız? Görüşemedik uzun zamandır. Benim suçum valla, sınavlar, okul derken yazamadım.


Eğer biraz daha aşağı inerseniz (ki bence inin çünkü çok güleceksiniz ve bundan sizi neden mahrum bırakalım) okuyacağınız röportaj, çok zor şartlarda yazıldı.


Aslında bu röportajı taa Mart’ın ortasında yapmış, bitirmiş, yazıya dökmüş ve yayınlamış olmam gerekiyordu. Sonra bilin bakalım ne oldu? Evet, Mart’ın ortasında kar yağdı. Hem de bir değil iki kere! Şansıma ikisi de buluşmak için anlaştığımız günlere denk geldi ve en sonunda geçen Pazar röportajı yapabildik.


Okurken fark edeceksiniz, bol geyikli ve konudan kaymalı bir röportaj oldu. Marvel ve DC’den tutun, pandemi dönemine kadar her şeyden konuştuk. Hatta o kadar çok konuştuk ki, bazı yerleri kesmek zorunda kaldım. Malum, yerim kısıtlı.


Şunu eklemek istiyorum: stalk büyük pişmanlıktır, özellikle kendinizi bilmiyorsanız. Biraz bilgili gideyim, grupta kim ne yapıyor bileyim diye biraz araştırayım dedim, elime yüzüme bulaştırdım. Siz siz olun stalk’unuzu iyi yapın.


Bu röportaj bence tam canlı dinlenmesi gereken bir röportajdı. Keşke orada olsaydınız, keşke dinleseydiniz. O kadar fazla jest, mimik, ses efekti, hatta nota, evet nota, vardı ki. Bazı ses efektlerini, özellikle Cem’inkileri geçirmek zordu. Elimden gelenin en iyisini yaptım çevirirken (bakın çevirirken yazdım fark etmeden, sanki farklı bir dildi). Umarım röportaj boyunca “Bunu nasıl yazıya dökeceksin?” diye soran Efe’yi tatmin edebilmişimdir.


Şapkalı E göreceksiniz bir yerde, yemin ederim henüz delirmedim. Ses efekti o, valla ya. (yine Efe’ye buradan selam olsun. Umarım şapkalı e’den kastın budur)


Dedim ya canlı dinlemeliydiniz diye, canlı görmeliydiniz bir de. Ortalarında bir yerde fotoğraf betimledim, yaparken çok güldüm.


Röportajı yazıya dökme süreci, ne yalan söyleyeyim, inanılmaz yorucuydu. Pazar röportajı yaptık, bugün Çarşamba. O zamandan beri kafamı kaldırmadan yazıyorum. (Cem’e sesleniyorum: Guitar Hero konusunda dalga geçmek serbest. Tam bir acemi hatasıydı.)


Cem’e, Efe’ye ve Ozan’a bin teşekkür. Gerçekten harika bir sohbetti, umarım Nisan’da basçınız gelince tekrar yaparız. (Ozan’a ayrı bir daha teşekkür, çünkü benim telefonumun kayıt almama ihtimaline karşı kendi telefonundan da kayıt aldı, ayrıca bilardo oynarken takım olduk ve ne kadar berbat oynadığımı yüzüme vurmadı. Ciddi irade isterdi son kısım.)


Buyrun mükemmel mizah anlayışlarıyla At Hırsızı!


Defne: Grupta kim kim çıkarmak için çok uğraştım ama batırdım sanırım. Kendinizi tanıtır mısınız?

Ozan Köseoğlu: Ben Ozan Köseoğlu, 22 yaşındayım.

Cem Vural: 21 yaşındasın lan.

Ozan: 2000… yani işte. Bir-iki aya 22 olacağım. Üniversite mezunuyum. Ne bileyim, davul çalıyorum. 12 sene oldu. At Hırsızı diye bir grubum var, onlarla müzik yapıyoruz. Sevdiğim insanlar olur kendileri. Böyle.

Efe Bezmez: Efe ben de. 12 senedir gitar çalıyorum. Üniversiteyi daha bitirmedim. Ben napıyorum, müzik yapıyorum sağda solda. Öyle uğraşlarım var. Üniversiteyi bitirince de müzik yapacağım. Bir noktada da bununla geçineceğiz herhalde, böyle bir plan var. Buradaki insanlar da bu plana dahil.

Cem Vural: Ben de Cem. Grubun gitaristiyim, arada mikrofona bağırıyorum fısıldıyorum. Ben de üniversiteyi daha bitirmedim. Kaç senedir gitar çalıyorum? 2009… 12-13 senedir gitar çalıyorum ben de. (Efe’ye) Ne gülüyorsun lan?

Efe: Herkes gibi sen de 12-13 senedir enstrümanınla vakit geçiriyorsun öyle.

Cem: Hepimiz 21 yaşındayız zaten ama Hakan (bass) yakında 22 yaşını ya dolduracak ya da doldurdu, doğum gününü kutlamayı unutmamışızdır umarım.

Efe: Hakan’ın doğum günü Mayıs’ta değil mi?

Cem: Yok ya sizinki Mayıs’ta. Hakan’ınki ya Mart’ta ya Nisan’da.

Efe: Baharda işte.

Cem: Böyle işte. Müzik yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz. Daha çok müzik yapacağız, güzel müzik yapmayan insanlara karşı sinirliyim son zamanlarda. Bizim işimizi zorlaştırmaya başladılar.

Efe: Agresifleşti.


Defne: Nereden tanışıyorsunuz? Müziğe nasıl başladınız?

Cem: Beraber mi müziğe nasıl başladık yoksa bireysel mi?

Defne: İkisi de. Tek başınıza ve beraber.

Cem: Liseden tanışıyoruz.

Ozan: Onlar liseden tanışıyor.

Cem: Ozan da liseden bir arkadaşımızın ortaokuldan arkadaşı.

Defne: Liseden bir arkadaşınızın ortaokuldan arkadaşı?

Ozan: Aynen.

Cem: Ben kronoloji vereyim. Hakan, basçımız, lisede bir yerden Efe’yle tanışıyorlar…

Efe: Bizim de ortaokuldan ortak arkadaşımız var.

Cem: ilkan diye bir adam var, o da gitar çalıyor. İlkan da ortaokuldan arkadaşı Ozan’ın. Ozan dışında herkes Robert’e geliyor bir noktada. Evet Ozan bir daha olmasın.

(Gülüşmeler)

Cem: İlkan’la Hakan konuşurken İlkan “Benim davulcu tanıdığım var.” diyor. Hakan da “Benim de gitarist tanıdığım var.” diyor. Bunlar çalmaya başlıyor. Bir noktada ilan veriyorlar. Atilla Bey diye o zaman 30’lu yaşlarında olan, şimdi kimbilir kaç yaşında bir vokalist buluyorlar. Sene 2015.

Efe: Hesaplayabilirsin.

Cem: Hesaplayamazsın. 30’lu yaşların neresinde olduğuna göre değişiyor.

Efe: Kaç oluyor? 35’li yaşlar.

Cem: 30’lu yaşlar artı 5’li. 40, 35’li yaşlar değil mi?

Efe: Bir sene geçseydi çok komik olacaktı.

Cem: Ya, ya, ya.

(Gülüşmeler)

Cem: Bu adam aslında iyi söylüyor ama yaş farkından dolayı olmuyor. Sonra Atlet Kaan Baykara’yı, Kaan Atlet Baykara da diyebiliriz, alıyorlar. O da vokal olarak başlıyor. Sonra İlkan gruptan çıkıyor ve Kaan gitar da çalmaya başlıyor. Sonra Kaan fizik okumak için Amerika’ya taşınıyor. Ben geliyorum, Halil Öztürk geliyor fakat sonra çıkıyor ve Efe şarkı söylemeye başlıyor.

Efe: O kadar da kısa bir süre değil. (Güler)

Ozan: Orada bir sene var.

Efe: Var var. İlk birkaç konser var en azından.

Cem: Biz de bu dörtlü olarak kalıyoruz. Hakan da yurtdışına gidince konserlerde Sinan çalmaya başlıyor. Öyle.

Defne: Vay be.

Cem: Müziğe teker teker nasıl başladık… ne bileyim hep severdim arabada falan müzik dinlemeyi, söylemeyi. Nickolodeon’da değil de Disney Channel’da Drake and Josh diye bir dizi vardı, oradaki herif de gitar çalıyordu. Portakalla bir şeyin kafiyeli olmasını sağlamaya çalışıyordu. Hoşuma gitti, adam yaratıcı bir şeyler yapıyor. Bir şeyler üretmek istiyordum çocukluğumdan beri.

Defne: Drake and Josh’la mı başladın yani?

Cem: O da aklımda bir yer etmiş diyebiliriz. Elime bir klasik gitar alayım başlayayım dedim. Annemin lisedeki müzik öğretmeninden ders almaya başladım. O da iyiydi, millet iki dersten sonra Akdeniz Akşamları çalıyordu, ben çalamıyordum ama adam nota falan öğretti, müziğin az çok mantığını anlattı. Sonradan çorbasını içtim kendisinin. Kekini yedim, ne denirse.

Efe: “Kekini yedim.” (Güler)

Cem: Bir de dördüncü sınıfta Ayvalık’ta, Ayvalık’lıyım ben bu arada liseye kadar Ayvalık’ta yaşadım, ilkokul hocamızın bilgisayarından Slipknot, Guns N’ Roses falan açıyorduk. Onlar da bayağı bir etkiledi.

Efe: Ayvalık’ta akıyor tabii di mi?

Cem: Akıyor akıyor.

(Gülüşmeler)

Cem: Bir teneffüs kızlar Justin Bieber açmaya çalışırdı, kavga çıkardı. Biz o sıralar ne dinliyorsak onu açıyorduk. O zaman Lady Gaga’nın “Alejandro” cover’ını yapan Hispanik bir grup vardı, onları dinliyorduk. Önemli bir yer etti onlar.

Efe: Bana abim bir mixtape vermişti.

Cem: Bir de Guitar Hero vardı. Bizim zamanımızda Guitar Hero vardı, o çok önemliydi.

Efe & Ozan: Evet o önemliydi bayağı.

Cem: Guitar Hero’da Bon Jovi ve Metallica şarkıları.

Efe: Ben Tool’u da ilk Guitar Hero’da duydum.

Cem: Bir noktada plak koleksiyonu yapmak istedim, babamın bir arkadaşından Led Zeppelin’in orijinal basımı hediye geldi. O hayatımda önemli bir yer kapladı.

Defne: Yapabildin mi plak koleksiyonunu?

Cem: Yaptım bayağı var. Led Zeppelin’in neredeyse tüm albümleri var, üstüne de bir sürü albümüm oldu sonradan. Ama senelerdir almıyorum, o zamanlar 70 lira verip plak alıyordum şimdi ne kadar bilmiyorum bile.

Defne: Şimdi üç katı falan.

Efe: Orijinal ilk basım “The Dark Side of The Moon” var. Çerçeveli falan.

Ozan: Babam bana gitar çalmayı öğretti.

Cem: Baban gitar mı çalıyor lan senin?

Ozan: Babam gitar ve bas çalıyor. Eskiden de kuzeni Boğaziçi’nde okurken Taşoda’da prova yapıyorlarmış. Bir inception oldu yani. Iron Maiden falan çalıyordum, sonra gitar dersine başladım. Abim de davula başladı, ben de davula başladım.

Cem: Oha Van Halen yani. (Referans: “Eddie davul çalıyor, Alex gitar çalıyor, sonra değiştiriyorlar.”)

Ozan: Aynen. Gitar ve davul dersleri aldım aynı anda, sonra gitarı bıraktım bir noktada, davul daha keyifliydi. Bir de gitar çalmak zor bir şey. Davula vuruyorsun ses çıkıyor.

Efe: Ozan’ın çaldığı davul çok kolay bir davul çalımı yani.

Cem: Bizim çaldığımız gitar çok zor bir gitar.

Efe: Ozan’ın çaldığı her şey çok kolay, Ozan dışında herkesin çaldığı her şey çok zor.

Cem: Biz İbo’yla (Efe) tanışıyorduk o zamanlar, ikimiz de şuankinden çok daha farklı görünüyorduk ama.

Efe: Orkestra provasından sonra biraya gidiyorduk.

Cem: Yok ondan daha öncesi, senede iki kere konserler olurdu. Grup grup çıkılırdı. Ben orada bir şey çaldıktan sonra İbo benim göbeğimi sıkıp “Çok iyiydi lan.” demişti.

(Gülüşmeler)

Efe: Hangisiydi?

Cem: “Paranoid” çaldığımız. Bir de orkestradaydı, çıkışta bira içmeye başladık. O zaman şu anda çaldığımızdan çok daha özensiz gitar çalıyorduk. İkimizde de şey vardı: “Millet gitar çalıyor, çalabilecekleri bir sürü seçenek de var ama hep aynı şeyi çalıyorlar. Bunun dışına çıkılabilir.” Kaan çıktıktan sonra ben çalmaya başladım grupta. O zamandan beri de çalıyorum.

Efe: O noktada bayağı kasıntı provalardı provalarımız. “Kadıköy’de prova alan bir grubun da müziği” gibiydi. Cem gelip çalmıştı, bayağı iyiydi.

Cem: O iyiydi evet. Artık o kadar yapmıyoruz ama o zaman oturup konuşuyorduk ikimiz kaydedeceksek. Bu albümde (bkz. At Hırsızı) her şarkıda en az dört gitar var, nasıl çalacağımızı konuşuyorduk. Öyle öyle müzikal anlamda yakınlaştık birbirimize.

Defne: Bir sürü insan girip çıkmış ama son kadro bu üçlü ve Belçika’daki arkadaş?

Efe: Evet. Kaç kişiyiz belli olmayan bir grubuz. (Güler)

Ozan: Hatta Spotify biosuna “Ortalama dört buçuk” mu ne yazmıştık.

Cem: Belki 30.Yıl konserinde Charlie Dominici gibi çıkartırız Atilla Bey’i. Sonra Epiphany’i söyler. Referans için bakınız: Dream Theatre Metropolis Part I, 30. Veya 25. Yıl konseri.



Defne: “At Hırsızı” ismi çok enteresan, bir hikayesi var mı?

Efe: Ozan sallamıştı.

Ozan: Kelime şakası olarak buldum. İngilizce “utter” ve Türkçe “sızı”yı birleştirince çıktı. İnsanlar bunu komik buldu, “Grup adı olsun.” dediler.

Efe: Grup adı bulamıyorduk. Kendimizi at hırsızı olarak gördüğümüz için biraz da.



Defne: Aralık’ta ilk albümünüz çıktı. Nasıldı kayıt süreci? Prodüktörünüz ve Kargo grubunun kurucu üyesi/ gitaristi Selim Öztürk’le çalışma süreci nasıldı?

Cem: Uzun. Çok uzun. En az üç kere kaydedildi albüm, belki daha da fazla.

Defne: Neden üç kere? Ne oldu da üç kere kaydettiniz?

Efe: Kötüydü öncekiler.

Cem: Başta biraz çocukluk vardı sanki.

Defne: Bir şey soracağım hemen. Üç kayıt kronolojik olarak ne zaman oldu da çocuktunuz?

Cem: İkinci ve üçüncü kayıt aslında aynı şey sayılır, birinciyi onlar anlatsın.

Ozan: Birinci kayıt 2017 falandı herhalde.

Cem: 8 şarkı vardı o zaman, o şarkılardan iki tanesi şu an albümde yok. Onun yerine dört yeni şarkı geldi.

Efe: Değişti yani çok değişti.

Ozan: Ayrı ayrı kaydediyorduk. Midi dosyaların üzerine davul kaydediyordum, onların üstüne gitar kaydediyorduk. Di mi?

Efe: Aynen. Özetle canlı performanstaki hissiyat gelmiyordu. Çok prova yapıyorduk o zaman bir de. Şimdi Pazar sabahları tekrar buluşmaya başladık. Ve erken saatteydi provalar. Gerçekten de 10.00’da toplanıyorduk. Ama şey oluyordu…

Cem: “Kendi stüdyomuz olsa keşke.” Çok tatlı olur da, bir albüm yapmadan… ya gerçi bize özel bir şey değil. Kimsede kalmadı. Üç-beş hafta stüdyo zamanı veriyor plak şirketleri, orada yatıp orada kalkıyorsun. Çok özendiğim bir şey. Bu arada ilk kayıttan sonra Lucky Ones Music’le çalışmaya başladık. O zaman şunu düşünmüştük, gerçi şimdi düşününce mantıksız, madem bunu kaydettik yayınlayalım sizinle ikinci albümü yapalım. Onlar da “Düzgün bir şey yapalım.” dediler. Haklılardı. Zaten biz de öyle çok içimize sindiğinden değil de sıkıldığımızdan öyle bir şey demiştik. Üstünden üç sene geçti. Sen düşün şu an ne kadar sıkıldığımızı.

Efe: O noktada bambaşka bir süreç başladı.

Cem: 2019 Mayıs’ta anlaşmayı imzaladık, o zamanlar Halil de vardı. 2019 yazının sonlarına doğru, iki gün boyunca Zuhal Müzik Akasya’da canlı olarak kaydettik albümü. Bass, iki gitar, davul. Orada da davul güzeldi ama gitarlarda istediğimiz sound’u bazı şeylerde alabildik. 10 şarkımızı canlı olarak kaydettik. “Cennet”i, “Pislik”i, “Duman”ı yazdık. Onları kaydettikten sonra bir süre Halil söylesin diye bekledik. Selim Abi’yle (Kargo grubunun gitaristi ve kurucu üyesi Selim Öztürk) çalıştık. Ferhat Göçer’in ev stüdyosunda Halil’e demo kayıtlar aldık.

Efe: Çok komikti. (Güler)

Cem: Halil’le anlaşamadık, yollarımızı ayırdık. O sırada, 2019’un kışı yani, Hakan çoktan Belçika’ya gitmişti. Biz üçümüz bir prova aldık, baktı oluyor, daha doğrusu olduğu kadar oluyor, dedik yeter albüm yapalım artık.

Ozan: Araya pandemi girdi sonra.

Cem: Evet pandemi girince ben Ayvalık’a gittim, Selim Abi’yi hep sıkıştırıyorduk ama “İbo vokalleri yapsın diye. “Hallederiz.” diyordu. Sözünü tuttu, kaydettik. 2021’in ilk ayı oluyor. Aralık sonu-Ocak başı. Büyük bölümü canlı kaldı, gitarlar açısından zengin bir kayıt oldu.

Efe: Şunu eklememiz lazım: albümü sıralamamız mastering’den uzun sürdü.

Cem: Davul kayıtlarını Başar Abi (Başar Yakupoğlu) aldı Burak Abi’yle (Burak Karataş) birlikte.

Efe: İnanılmazlardı.

Cem: Kendilerine sevgiler.



Defne: Bu soruyu tüm muhabirler tüm sanatçılara soruyor, ben de size soruyorum: pandemi dönemi nasıldı müzikal ve sosyal açıdan? Siz de Netflix’in dibine mi vurdunuz yoksa başka bir şeye mi odaklandınız?

Cem: Ben pandemi başladığında 12.sınıftım. İyi oldu, ben üniversiteye girdim pandemi sayesinde. (Güler) Son üç ay eve gittim Ayvalık’a, İstanbulda iki arkadaşımla yaşıyordum. Orada şey bir hayattı yani… hatta sana bir fotoğraf gösterebilirim.

Defne: Göster.

Cem: Gösteriyorum hemen.

(Röportajı yapan ve fotoğrafı gören insan notu: Fotoğrafta Cem ve bir arkadaşı koltukta oturuyorlar, önlerindeki küçücük bir sehpanın üzerinde 20-30 şişe, belki daha bile fazla bira vardı. Birden boşluğuma geldi, gülmekten öldüm. Belki de kendi yazımla da bağdaştırdım biraz.)

Efe: Fotoğrafı yazıya nasıl dökeceksin yalnız?

Defne: O iş bende.

Cem: Kendine zor bir görev çıkardın.

(Doğruyu söyleyin, size de hissettirebildim mi fotoğrafı?)

Cem: 12.sınıf böyleydi. Hayatımın en iyi senelerinden biriydi ama, mutluydum arkadaşlarımla. Grupla mutluydum, konser veriyorduk. (Koltuğu göstererek) Bu koltukta uyuyakalıyorduk. Ayvalık’a gidince doğru düzgün çalıştım, üniversiteye girdim. Çok Netflix yapmadım ya, sevgilimle Family Guy izliyorduk. Bunu kime anlatsam “Çok ergen hareketmiş.” diyordu ama biz mutluyduk.

Efe: Kıskananlar çatlasın.

Cem: Daha çok kitap okudum.

Defne: Ne okudun?

Cem: Bayağı bir siyaset tarihi kitabı. Metin Heper’in “State Tradition in Turkey” kitabını herkese tavsiye ediyorum buradan.

Ozan: Pandeminin başında beraber bir şeyler yapıyorduk.

Efe: Uzaktan müzik işlerini deniyorduk.

Cem: Pandeminin kışında İstanbul’daydık hepimiz, Sinan da vardı. Prova alıp jam’liyorduk. Sırf doğaçlama oluyordu.

Ozan: Kişisel olarak da ben üniversite ikideydim. Online olarak tüm derslerimi geçtim, hepsi A. Yaz okuluna gittim, bölüm birincisi oldum, nasıl oldum bilmiyorum. Onun ekmeği güzeldi.

Cem: Biz çok pandemici değildik. Pandemiden çok pandemici olanlara buradan küfrediyoruz.

Ozan: Genelde sıkıcı dönemlerdi bence. Ben çok gerildim yani.

Defne: Siz Netflix açısından ne yaptınız?

Ozan: Ben tam o sıralar dizi izlemeyi bıraktım. Ondan hemen önce Bojack Horseman izliyordum.

Defne: İkinizin izlediği şeyler çok benziyor. Buradan bir Rick and Morty çıkar bence.

Cem: Zaten izliyoruz canım. Ben çizgi filmciyim zaten. Bir de Daredevil izlemiştim.

Efe: O çok güzel gözüküyor.

Defne: Marvel bir de Punisher’ı çok iyi yaptı.

(O kadar koyu bir Marvel/DC muhabbeti başladı ki çıkamadık. Röportajı yapan insan burayı yazamıyor çünkü fazla uzun.)



Defne: Müzikal açıdan ne tüketiyorsunuz?

(Gülüşmeler)

Cem: Tüketmiyoruz.

Efe: Müzikal açıdan bir… kahve tüketiyoruz şu an.

Cem: Bir sürü şey dinliyoruz ya. Bunu her sorduklarında tıkanıp kalıyorum. (Spotify’ı açıp çalma listelerine bakar.)

Defne: Bu yüzden de Spotify’ı açıp çalma listelerine mi bakıyorsun?

Cem: Çalma listem çok yok. Bir tane en son At Hırsızı için yaptım, oraya kronolojik olarak koydum. İlk bakan insanlar için çok kötü bir önyargı çünkü çocukken dinlediğim şarkılardan şimdi dinlediğim şarkılara göre sıraladım.

Defne: Bence daha da iyi, gelişimi görüyorsun.

Cem: Megadeth var, Guns N’ Roses var…

Efe: Süreci görmek önemli ya.

Cem: Başını görüp bir “Ê” diyor arkadaşlarım. Gitar çalmamın temelinde blues çok önemli bir yerde diyebilirim. Blues çalarak başladım, bir kültür olarak. Led Zeppelin, Guns N’ Roses, AC/DC dinliyorum.

Efe: “Tüketmek” diyince Led Zeppelin’le The Rolling Stones’u tüketiyorum gerçekten.

Cem: Aaa evet Stones, Van Halen, Black Sabbath…

Defne: Aklına gelmiyormuş ya gerçekten.

Cem: Bunların yanında Gojira var, Lamb of God var, Periphery var.

Ozan: Benim herhalde Meshugga demem doğru olur.

Cem: Tool var.

Defne: Bir gün herkes Tool’cu olacak, inanıyorum.

Efe: Hayırlısı. Tool iyi bayağı.

Cem: Yakaladı mı yakalıyor.

Efe: Bir insan Tool dinlemeye başladı mı başlıyor, sonrasında bir antipati beslemiyor.



Defne: Bu kadar müzik konuştuk, bıkmadan sıkılmadan dinleyebileceğiniz bir albüm desem?

Cem: Her şeyden bıkarım.

Efe: Her şeyden sıkılırım, ama geçen gün White Rabbit’i (Jefferson Airplane) 80 kere falan dinledim.

Cem: Son bir aydır çok fazla Mastodon dinliyorum.

Efe: Sonsuza kadar tekrar edecek bir müzik de yok yani.

Ozan: Ben bayağı Wu Tang Clan’in birinci albümünü dinliyorum.

Cem: Son zamanlarda bilardoya gidiyorum çok, orada sevdiğim grupların albümlerini dinliyorum yeni şarkılarını keşfetmek için. Geçen Nirvana’ya yaptım mesela. İyi parçalar varmış. Deep Purple’ın Fireball albümünde de harika şarkılar var.

Defne: Dizi/ film?

Efe: Gibi çok güzeldi.

Defne: İzliyor musun! İzleyen birini bulmak çok zor.

Efe: Birkaç bölüm izledik ama izlediğimiz site battı galiba.

Cem: Birkaç bölüm izlemiştim İbo’ların evindeyken, öyle çok sarmadı ama fena da değildi.

Efe: Bence müthiş ya.

Cem: Tek başıma olunca izlemem ama sizinle izlerim.

Defne: Zaten arkadaşlarla izlemelik tam, o esprilere tek başına gülemezsin.

Cem: Ben South Park açıyorum, gülüyorum kendim.

Defne: South Park ayrı ama.

Efe: Evet South Park’a tek başına gülebilirsin.

Ozan: En son Negotiator’ı izledim.


Defne: Sizin kişisel hayatlarınızla ilgili de sorular sormak istiyorum ama röportajın haddini aşmasını istemiyorum. Rica etsem kendinize bir soru sorup cevaplar mısınız? En derin sırlarınızı öğrenelim.

Cem: Bu tembellik olmuş ya.

(Gülerler)

Defne: Böyle anlaşılmaktan korktum.

(Cem göz kırptığını belirtmemi istedi.)

Efe: Cem sen herkese bir soru sor, sonra kendine de bir soru sor, en son da Defne’ye bir soru sor.

Defne: Ben niye?

Efe: Sen de bu masadasın ve sohbet ediyoruz.

Defne: Ah teşekkür ederim.

Cem: Defne’ye sorarak başlayacağım: yüzüklerin ne anlama geliyor? Esprileri ne? Dört yüzüğün var çünkü, on parmakta dört yüzük küçük bir oran değil.

(Meraklısına, yüzüklerim soldan sağa sırayla: sol elimin orta parmağımda oklu bir yüzük, işaret parmağımda dallı eklem yüzüğü, sağ elimin işaret parmağında noktalı çizgili bir yüzük, orta parmağımda da dallı yapraklı başka bir yüzük)

Defne: Fark edildiği için teşekkür ederim. (Gülüşmeler) Çaldım, aldım, aldım, aldım.

Yüzüklerin anlamı ne? Bilmem, hepsinin esprisi farklı galiba.

Cem: Ozan, stüdyo kuracak mısın?

Ozan: Hayırlısı.

Cem: Sen ne zaman stüdyo açacaksın İbo? Müzik yapan herkesin var çünkü.

Efe: Aynen. Ev ev dolaşıyoruz işte. Bir yer açamam herhalde.

Ozan: Seyyar stüdyo fikri mantıklı sanki.





0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page