Tek Kişilik Orkestra: İsmail Bezirci
- defne ergenoglu ✪
- 28 Eyl
- 6 dakikada okunur

Hepinize odamdan hellü!
İstanbul sizi de yoruyor mu? Ben o kadar yoruluyorum ki bazen. Metroda, otobüste insan kalabalığı, korna sesleri, ışık hızında ilerleyen hayat… Sanırım İstanbul ayrılamadığım o toksik eski sevgili. Bazen sana kendini çok değerli hissettiriyor, bazen de yokmuşsun gibi.
Ama sanat, edebiyat, müzik… böyle zamanlarda insanın ruhunu besliyor. Yalnız olsak bile yalnız hissetmemizi engelliyor. Zaten ne demişti Dead Poets Society: “Tıp, hukuk, ticaret, mühendislik… yaşamak için gerekli, asil mesleklerdir bunlar. Ancak şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna yaşadığımız şeylerdir.”
Müziği sevme, hatta bazen resmen ihtiyaç duyma sebebimizi buna bağlıyorum. Özellikle de içimi pırpır ettiren, pamuk şekerli hisler yaratan müziklerle tanıştığımda. İsmail’in şarkıları da melodileriyle, sözleriyle, samimiyetiyle tam olarak böyle. Şarkılarında kendinden öyle çok şey var ki, dinlerken tanımış kadar oluyorsunuz. Daha fazla uzatmayayım, kullandığınız müzik platformunun tek kişilik orkestrasını tanımaya davet ediyorum sizi. Karşınızda İsmail Bezirci!
Defne: Hoş geldin! Önce seni biraz tanıyalım mı?
İsmail: Hoş buldum. Olur, tanıyalım beni. Ben İsmail Bezirci. 20 yaşıma girdim. Çocukluğumda başladım müzikle uğraşmaya, 3 yaşında piyanoda duyduklarımı tekrar ediyormuşum kendi kendime. 9 yaşımda bağlama öğrendim. Müziğe ilk öyle atıldım. Sonrasında da içine girdiğim ortamlarda hayatıma gitar, piyano falan girdi. Bunlar hayatıma girdikçe de kendimi geliştirmeye başladım. 15-16 yaşımdan beri de şarkı yazmaya ve kaydetmeye başladım. Son 3 senedir de şarkılarımı yayınlamaya, konserler vermeye başladım.
Defne: Ailende müzisyen var mı?
İsmail: Dedemde biraz var, kendi kendine bağlama çalar. Şiir de yazar. Söz yazarlığıma etkisi oldu ister istemez.
Defne: Ben de onu soracaktım, yaratıcı altyapına etkisi oluyor mu diye.
İsmail: Biraz var ya.
Defne: Ailen destekliyor mu?
İsmail: Başka insanlarda ailesi destek olmayan bir sürü aileye şahit oldum. Ben o konuda çok şanslıyım bence. Ne iş yaparsam yapayım arkamda duruyorlar, destek veriyorlar.
Defne: Kayıt süreçleri nasıl geçiyor? Şarkı yazmanın bir formülü var mı?
İsmail: Bir formülle ilerlemiyorum aslında, içimden nasıl geliyorsa öyle yapıyorum. Genelde elime gitarı alıyorum, sözler dökülüyor. Kafamdakileri döküyorum. Sonra bir ses kaydı olarak telefonuma kaydediyorum, sonra da ilk fırsatta bilgisayarda bi bakıyorum. O “ilk fırsat” bile çok değişiyor. Bazen hemen yapıyorum, bazen çok uzun bir vakit alıyor. Ya gitarı kaydediyorum, ya klavyeyi kaydediyorum. Aranje kafamda zaten ses kaydında oluşmaya başlamış oluyor. Ama aslında önce akustik gitarla sözleri kaydediyorum, sonra da altyapı ve ritim aşamasına geçiyorum.
Defne: Şu aralar ne dinliyorsun? Müziğine ne yön veriyor?
İsmail: Çok değişken ya. Tame Impala’ya çok sardım. Adamın kendisinin yapıyor olması etkiledi beni.
Defne: Tek kişilik orkestrasın sen de zaten.
İsmail: (Güler) Öyleyim galiba. Kiminle konuşsam aynısını söylüyor.
Defne: Annemle konuşurken bir şarkını dinlettim. O da rock sever bayağı. O güzel bu güzwel derken “Hepsini kendi yapıyormuş” dedim. Çok şaşırdı, o söyledi ilk zaten bu lafı. Daha mı kolay peki sence, tek kişilik orkestra olmak?
İsmail: Valla bazen zor bazen kolay. Mikrofon diğer odada olunca kayıt tuşuna basıp koşmam gerekiyor bazen. Şaka bir yana, daha önce bşir grubumla da üretmeye çalıştık ama bu süreç benim için daha zordu çünkü kafamdakileri dökmek ve fikir alışverişinde bulunmak arasında dağlar kadar fark var. Kendi yaptığımı uygulamak daha yararlı geliyor bana.
Defne: Lafa laf girdi, pardon. Başka ne dinliyordun?
İsmail: Son zamanlarda Redd’in “Mükemmel Boşluk”u çok hoşuma gidiyor. Şu an yeni yaptığım birkaç iş var, biraz sürecek gibi pişmesi. Redd’in albümündeki söz yazımı da çok güzel. Madrigal’i de çok dinliyorum.
Defne: Aşk mesele, ekonomi mesele. Senin var mı bunlar gibi aktarmak istediğin bir mesele var mı?
İsmail: Aslında bayağı bir şey yaşıyoruz. Yaşadığımız her şey birbirine giriyor bir noktada, harmanlanıyor ister istemez. Söz yazımı, kompozisyon derken karışıyor. Ben açıkçası yazdığım melodilerin de yansıtması gerektiğini düşünüyorum ve buna çalışıyorum.
Defne: Yeni bir şeyler geliyor… nasıl bir sound amaçladın, öncekilerden bir farkı var mı?
İsmail: Biraz daha yenilikçi şeyler denemek istiyorum. Özümde yaptığım bir müzik var, eski ve yeniyi de birleştirmek istiyorum. Şu an biraz yenilikçi bir şeyler dinlemek istiyorum.
Defne: Bunu sana sormamayı çok düşündüm ama merak da ediyorum. Cevaplamak sana kalmış tamamen. Deprem nasıl etkiledi seni?
İsmail: Güzel soru. Açıkçası ben de bunun hakkında konuşmak isterim çünkü karakterime de müziğime de çok etkisi oldu. Depremden üç gün önce “Sarıl Bana”yı yayınlamıştım. Deprem olunca da haliyle ilgilenemedim hiç. Aile içi kayıplar, maddi kayıplar şehir değişiklikleri, mental sorunlar çok üst üste geldi.
Defne: Çok geçmiş olsun. Anlamam çok zor ama çok zor bir süreç olduğunu tahmin edebiliyorum.
İsmail: Teşekkür ederim. Ben de çok beklentim de olmadan tamamen unutmuştum. Bazı şeyler bir noktada daha önemli oluyor. Hayatta kalmak gibi. Sonra bir süre sonra dönüp baktığımda insanların beğendiğini, olumlu tepkiler aldığımı gördüm. O dönem bu beni çok mutlu etti, o motivasyonla yeni bir şarkı yaptım ve tekrardan üretime başladım. “Ama Çok Güzelsin” de bunun sonucu. Birilerinin şarkımı dinlemesi, benim acımı paylaşması, benzer şeylerle eşleştirmesi beni çok motive etmişti. Müziğe geri döndürmüştü.
Defne: Bundan çok emin olamamıştım. Pandemi nasıl geçti diye soruyordum insanlara, ama daha katastrofik bir şey gelince fark ettim ki olayların bizde bıraktığı etkiler asla aynı olmuyor. Depremden sonra müziği bırakan tanıdığım da var mesela.
İsmail: Ben de öyle oldum aslında. O kadar da önemli olmadığını düşündüm. Bir talep vardı ama, ne zaman yeni bir şeylerin geleceğini soran insanlar da vardı. Düşündüm, beni en çok yansıtan şeyin bu olduğuna karar verdim. Deprem hakkında da şarkı yazdım, yayınladım. Çok etki etti yani bana.
Defne: Biraz alakasız bir yere çekeceğim konuyu şimdi. Enstrümanlarına isim veriyor musun? Bunu gruplara sorunca cevaplar hep başka oluyordu ama sen çalıyorsun zaten her şeyi.
İsmail: Vermedim, çok bir bağ hissetmedim galiba. Bir tek ilk gitarıma karşı öyle bir bağ hissettim. Onları kişisel bir şey değil de bir araç olarak görüyorum. Enstrümanla çıkardığım müziğe odaklanıyorum. Bende bir bağlama var mesela, başkasının bağlamasıyla ben yine o sesi çıkarabilirim. Enstrümandan çıkan sese daha çok odaklıyım enstrümanın kendisine göre.
Defne: Her bağlama her bağlamadır.
İsmail: Aynen, tam olarak o gözle bakıyorum. Bazı şeyler daha özel olabiliyor ama önemli olan oradan çıkan eser oluyor.
Defne: Ben yapsaydım keşke dediğin bir şarkı var mı?
İsmail: Biraz önce bir şey çalmıştı…
Defne: The Cure?
İsmail: Aynen. The Cure’u deprem döneminde çok dinliyordum. Ama çok var ya…
Defne: Üç tane söyle mesela. Albüm de olur. Albüm de kapatabilirsin Can Bonomo’nun yaptığı gibi.
İsmail: (Güler) Gerçekten başlı başına çok güzel işler. Çok değerli sanatçılarımız var. “Mükemmel Boşluk”u alabiliyor muyuz?
Defne: Olur, saralım verelim.
İsmail: Düşünüyorum… Albüm kapatacağım parça kurtarmıyor. Madrigal’den düşünüyorum. “Geçme Artık Sokağımdan”ı aldım.
Defne: Bir tane kaldı.
İsmail: Çok alakasız olacak ama, Sezen Aksu’dan “Bir Çocuk Sevdim”i alacağım. Her şey aynı yerde harmanlanabiliyor.
Defne: Artık tüm sektöre de hakimsin, hepsini sen yapmış oldun. En çok neyi dert ediyorsun hayatta?
İsmail: Doğrudan bir şeyi kafaya takmıyorum aslında…
Defne: Metrolar keşke daha sık sefer yapsa demiyor musun mesela?
İsmail: Hayatta kalabilmek galiba en çok taktığım şey. İstanbul’da yaşıyoruz bir noktada. Zor bir şehir.
Defne: Daha önce nerede yaşıyordun?
İsmail: Maraş’ta. Deprem sonrası Mersin’de yaşamaya başladım. Aslında en büyük dert sağlıklı bir şekilde hayatta kalabilmek bence. Gönül işleri, müzik… yaptığım şeyin iyi olması gerek diye düşündüğüm için onu da çok kafaya takıyorum. En çok dert ettiğim şeylerden biri olabilir. Mükemmel olması gerektiğini düşünüyorum ve ona uğraşıyorum. Olduğuna emin olup tekrar dinliyorum, olmadığına ikna oluyorum.
Defne: Çok açken yemek yersin, yediğin yemek çok lezzetli gelir ama yavaş yavaş tuzuna biberine takılırsın, hassas tartılık yaparsın. Sen çok hassas bir tartısın.
İsmail: (Güler) Galiba öyleyim.
Defne: En sevdiğin kelime?
İsmail: Zor oldu ya.
Defne: Sorarım öyle zor sorular.
İsmail: (Güler) Evet gerçekten. Kelimeden ziyade eylem sanırım… iletişim derdim. Hayatta en önemli gördüğüm şeylerden biri.
Defne: Daha fonetik bir şey yok muydu?
İsmail: Evet haklısın. Dur düşüneyim. Çok tıkandım.
Defne: Sonraki sorum daha bile zor.
İsmail. Eyvah.
Defne: Ben sana kelime mi önersem… ihtiras mesela?
İsmail: Beğenmedim. Kelime beğendiriyorsun bana şu an resmen. (Güler)
Defne: Evet ya, ne ara böyle olduk? Bir sonraki soruma geçiyorum sen de düşünme fırsatı bulursun böylece. Bir festival düzenleyecek olsan ve sınırsız imkanın olsa, nasıl bir organizasyon olurdu? Kimler gelirdi, kimler gelmezdi?
(Yazar notu: İsmail bu soruyu o kadar ciddiye alıp üstüne öyle bir düşündü ki bana röportajı yaptıktan bir süre sonra tablo olarak bir festival planı geldi. Röportaj esnasında konuştuklarımızı tabii ki yine de aktarıyorum, fakat sorumun bu kadar ciddiye alınmış olması çok hoştu. Ve komikti. İsmail organizatör mü olsan?)
İsmail: Hmm. İki sahnelik olurdu. Büyük de bir organizasyon yapardım. Kalabalık olsun diye uğraşırdım. Çilekeş’i, Kurban’ı alırdım. Açılışı da Duman, Mor ve Ötesi falan yapsın. Redd’i alırdım.
Defne: Mükemmel Boşluk’u sen aldığın için onlar artık bir şey çalamayacaklar.
İsmail: (Güler) Diğer albümleri de çok güzel, onları çalarlar.
Defne: Onları da mı almak istiyorsun?
İsmail: Yok onlar kalsın. Belki birkaç şarkı alırdım gerçi. Athena’yı çağırırdım, biraz enerji gelirdi seyirciye.
Defne: Gökhan o işi iyi yapıyor.
İsmail: Kesinlikle, bayılıyorum şovmenliğine. Çok zevkli geçiyor. Radihohead, The Cure, The Smiths… gerçi ne kadar doğru son ikisini aynı yere sokmak?
Defne: Başka kulislere koyarsın.
İsmail: Olur evet. Muse ya. Onu getirirdim.
Defne: Kesinlikle gelmeliler.
İsmail: Teoman’ı isterdim. Öyle bir organizasyona gelmek isterdi bence o da.
Defne: Kesinlikle isterdi. Boğaziçi’ni bile o yüzden kazandığını da düşünecek olursak kesinlikle gelirdi.
(Buradan sonrası tamamen bizim içinde olması tatlı, ama dinlemesi okur kitleme aynı tadı vermeyecek samimi bir sohbetti. Bu yüzden de sizi merakta bırakmamak adına İsmailfest 2025’in sanatçı listesini yazıyorum.)
1.Gün: Duman, Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Yavuz Çetin, Pilli Bebek, Redd, Çilekeş, Kurban
2.Gün: Büyük Ev Ablukada, Madrigal, Dolu Kadehi Ters Tut, Canozan, Jakuzi, Pinhani, Deniz Tekin, Son Feci Bisiklet
3.Gün: Pink Floyd, Tame Impala, Radiohead, The Smiths, Muse, Nirvana, Pearl Jam, Soundgarden
Açıkçası ben en önden izlerdim festivali. Hatta hepimiz toplanıp giderdik, harika olmaz mıydı?
İsmail’e çok teşekkür ederim, çok keyifli bir sohbetti! Bu kadar kaliteli bir müziğin arkasında böyle düşünceli ve samimi birinin olmasını beklerdim zaten. İyi ki tanıştık diyorum ve İsmail’in yeni single’ıyla sizi başbaşa bırakıyorum. Artık bulaşık yıkarken mi dinlersiniz, kendi festivalinizi planlarken mi bilmiyorum ama ne yaparsanız yapın eminim ki size çok daha keyifli gelecek. İyi dinlemeler!



Yorumlar