Thy Art Is Murder ve Core Gecesi
- Cem Özkılıç
- 29 Eki
- 7 dakikada okunur
Geçtiğimiz Pazar gününde (26 Ekim 2025) İstanbul, hatırı sayılır bir metalci kitlesi tarafından uzun süredir beklenen bir buluşmaya ev sahipliği yaptı.

Gerek kendi içinde geçirdiği ideolojik dönüşümler, gerek yazdığı eleştirel sert lirik temalar, gerekse öfke patlamalarıyla bezeli ezgilerinin emsalsiz sertliğiyle dünya çapında sansasyonel hale gelmiş; konserlerinde kaydedilen geniş kitlesel wall of death ve mosh pit görüntüleri birçok sosyal medya platformunda 'edit' videolara ve paylaşımlara motivasyon kaynağı olmuş olan deathcore devi Thy Art Is Murder, olanca heybetiyle IF Beşiktaş sahnesindeydi. Geceye yerli gruplarımızdan duygusallıkla hırçınlık arası kıvrak geçişleriyle tanınmış metalcore grubu Sails of Serenity ile son yıllarda underground sahnenin en güçlü ve kitlesel konserlerine imza atan, şarkıları blok halinde ezbere söylenen ve bedenlere dövmelerle kazınan, mosh pitleri ile ilgi kaynağı olmuş sludge metal grubu Kaptan Kadavra eşlik etti. İstanbul konserinin ilk duyurusunda, Thy Art Is Murder turnesinin başka ülkelerinde onlara eşik eden tür-bükücü metalcore grubu Heriot da yer almaktaydı ancak yaşadıkları gümrük sorunları nedeniyle Yunanistan ve Türkiye ayağına katılamadılar, Sails of Serenity kadroya bu şekilde dahil oldu.
Deathcore, sıcak baktığım bir tür olmakla beraber en çok dinlediğim türler arasında yer almıyor ancak Thy Art Is Murder'ın şanı öyle büyük ki, metal müzikte düzenli olarak arayış içinde olan ve sadece bildiklerini etüt etmekle yetinmeyip yeniliklere şans veren biriyseniz, bu grubun ismini defalarca duyuyorsunuz. İstanbul konserlerine Kaptan Kadavra'nın eşlik edeceğini öğrendikten kısa süre sonra Hammer Müzik'e giderek basılı biletimi aldım, 1 numaralı balkon bileti artık bendeydi. Senenin, en hareketli geçecek gecelerinden birisi olacağı için bu konseri aylarca bekleyecek olan insanlardan biriydim o andan itibaren. "Core gecesi" olarak adlandırmamın sebebi, tüm grupların -core temelli türlerden gelmesi.
Öncelikle, konserlere sık gelip gidenler bilir, ülkemizde mosh pit, circle pit, wall of death, pogo gibi bedensel atraksiyonlara girmeyi çok seven hatırı sayılır bir metalci kitlesi var. Gutalax konserlerinin hınca hınç dolu geçmesi ve bir "kayıp eşya masası" açılacak boyutta insanların kendisini koyvermesi, Angelmaker, Brujeria, Pestilence konserlerinde zincirlerinden boşanmış bir kitlenin yarınlar yokmuş gibi birbirine dalması, psychedelic örnekler barındıran Blood Incantation'ın konserinin bile adeta dev bir girdaba dönüşmesi, bunlar tesadüf değil, dinleyici kitlemizin taşıdığı coşkuyu her fırsatta dizginsizce yaşadığını kanıtlar nitelikte. Kaptan Kadavra ve Glabrezu gibi yerli gruplarımızın da her konserinde kemik bir kitlesinin bulunması, kesintisiz bir mosh pit'in konserler boyunca sürmesi, yine bu durumla bağlantılı. Bunların üstüne de genç kuşak metalcilerin, death metal, thrash metal gibi old school türlerden ziyade, metalcore, deathcore gibi görece yeni ortaya çıkmış türlere daha yoğun yöneldiğini de bir ölçüde söylemek mümkün ve ülkemizde -core türünde konserler nispeten seyrek gerçekleşiyor. Saydığım dinamikler birleşince, ilgili konserin bir geniş çeperli rahatlama-partisine dönüşeceğini önceden biliyorduk.
Konserin kapı açılış saati 19.00'du. Biz iki arkadaş dışarıda bira içmek ve biraz laflamak için kapı açılır açılmaz girmedik içeriye. Kapıda takılır ederken Nascent grubundan Recep ve Orhan ile tanıştım, lafladık falan, kral çocuklarmış. İlk birayı bitireyazdım derken Kaptan Kadavra üyeleri Oset, Gürkan ve Anıl Atak ile selamlaşıp biraz sohbet etme şansımız oldu. Saatin 19.40 olduğunu fark edince ilk grubu kaçırmayalım, arkalarda da kalmayalım diye kalan biraları fondip edip içeri girmeye karar verdik. Kapıda da Barkın ile karşılaştık. Kaptan Kadavra konserlerine gittiğimde her üyesine selam vermem lazım, geriye bir tek Anıl Özbek kaldı ve karşılaşmaya fırsat kolluyorum ama adamı göremiyorum bir türlü...
Sails of Serenity
İçeri girdiğimde, salonun yarıya kadarı çoktan dolmuştu, Sails of Serenity başlayalı çok olmamıştı ama içerisi 'ısınmaya' başlıyordu. Sails of Serenity 2013 çıkışlı bir grup, dolayısıyla tecrübeliler ve dinleyici kitlesine sahipler. Sahnede görselliğe de önem veriyorlarmış, yerinde görmüş oldum. Ekrana çeşitli soyut görseller yansıtıyorlar ve 2000'li yılların başında bilgisayar kullanmış neslin bileceği hissiyatı veriyor bunlar. Bu tarzda müzik icra eden gruplarda 2 vokale rastlamak olağan aslında çünkü tek kişinin hem clean hem de brutal vokalleri arka arkaya sıralaması fazladan güç demek. Fakat bu grup bunun altından da başarıyla kalkıyor. Duygusallıkla hırçınlık arasında geliş gidiş derken kastım biraz buydu. Müzikleri bazen daha yoğun kırılmalar içerirken, bazen çok yumuşak-temiz bir hissiyata bürünüyor, Spiritbox'a benzettim ben.

Tarzları bana çok hitap etmiyor ama organizatörlerin bir bildiği varmış diyorum. Hareketli bir şekilde şovlarını sergilediler ve gördüğüm kadarıyla seyirci de mutluydu kendilerini izlerken. Son şarkılarının ismi Plastic idi ve kendilerinin de deyimiyle enerjik bir son oldu. Saat 20.00'yi biraz geçe, Kaptan Kadavra'nın sahneyi devralabilmesi için seyirciyi son kez selamladılar.
Kaptan Kadavra
20.30'da our only master'ın sahnesi vardı. Kaptan Kadavra'nın stüdyo kayıtları, şarkılarına ekledikleri eğlenceli kesitler sayesinde oldukça renkli ve canlıdır fakat konserleri çok daha sarsıcı deneyimlerdir. Çünkü bu adamlar seyirci ile etkileşim halinde olmayı seviyorlar, bu sadece tevazu sahibi olmalarıyla ilgili değil, yarattıkları müziğin beslendiği ilhamla ilgili.
Kendiliğinden, içinden geldiği gibi bir grup, bizim de içinde yaşadığımız toplumsal koşullardan gelen, bizimle aynı şeyleri yaşamakta olan insanlar ve müziklerinin yakıtını bu yaşamsal koşulların birey üzerindeki yıkıcı etkisini mercek altına alarak çıkartıyorlar. Yaşadığımız her şeyi, sanatlarına estetik bir hırsla yansıtıyorlar, bu sebeple teskin edici bir etkiye sahip. Bağırmak isteyip bağıramadığın şeyler, bu grubun şarkılarında can buluyor. Konserleri hepimiz için bir terapi seansına dönüşüyor. Sanatları bize iyi geldikçe, onlar da mutlu oluyor. Onları oldukça özel yapan meziyetler de buradan yeşeriyor.

İçinde yaşadığımız tarihsel kesitin şahidi olduğu sosyal adaletsizlikler, çalışma hayatındaki gerilim ve mobbing, sistemik sıkıntılar, kaygı bozuklukları, uslu yetiştirilmiş beyaz yakalı olmuş çocukların onlara işaret edilen müferreh hayata tüm özverilerine rağmen hiçbir şekilde kavuşamaması, doğduğunuz günden itibaren yaşadığınız haksızlıklardan kaynaklı içinizde biriken o yoğun irini, kendi tansiyonunuzu çıkartacak derecede bağırarak dökebildiğiniz, tercihen de mosh pitin deliliğinde rahatlayabileceğiniz deneyimler olduğu için her biri oldukça değerli konserler. Kaptan Kadavra bunları bir arabeskle sınırlandırarak yapmıyor, şarkıları oldukça hırslı ve tabiri caizse "patlamalı" olduğu için, dinleyicisine direnç aşılayan bir yönü var.
Bundan bir önceki sahneleri Bosphorus Festival'de idi ve orada kendilerine ayrılan süre kısıtlı olduğu için sahnede yapabilecekleri de sınırlıydı. Ancak bu gece elleri daha rahat olduğundan seyirciyle daha fazla iletişim kurabildiler. Grubun kitle ile etkileşiminin, ürettikleri müzik açısından önemini kavrayanlar, canlı performanslarında şarkılar arasındaki minik sohbetleri kolayca temellendirebilirler, ben oldukça keyif alıyorum.
Bu geceye özel olarak, 360 derece açıdan kayıt alabilen bir kameranın çevresinde circle pit yapıldı, bunun kaydını Kaptan Kadavra'nın İnstagram sayfasında görebilirsiniz. Ve ilk yurtdışı konserlerini hatırlattılar, 20 Kasım'da Londra'da olacaklar. Benim için Kaptan Kadavra deneyimi başlığında ekstra bir anlamı daha vardı bu konserin, IF Beşiktaş'ta balkon kategorisinin açık olduğu ilk Kaptan Kadavra konseri buydu. Tarif ettiğim manzarayı balkondan izlemek nasıl olur acaba diye heyecanlıydım. Söyleyebileceğim, genel girişte, kalabalığın içinde daha diri yaşayabiliyorsunuz. Çünkü konsere gelenlerin çoğu bedensel katılımı da üst düzeyde tutacakları niyetiyle geliyorlar ve bu sebeple balkon, aşağıya kıyasla daha seyrek katılımlıydı. Gençlerden rastgele mosh yememek için balkon seçenek olabilir ama şarkılara eşlik edecekseniz kitleye karışmalısınız.

21.30'a doğru Kaptan Kadavra, Et ve Kemik'i söyleyip sahneyi terk ederken, sıra 21.45'te çıkacak olan Thy Art Is Murder'a geliyordu...
Thy Art Is Murder
Sahne hazırlandığı esnada İnstagram hesabıma baktım ve grubun yeni vokali Tyler Miller'ın, epey bir insanla merch masası çevresinde fotoğraf çektirdiğini gördüm. Hücum yeleği, taktik pantolon ve postal ile sahneye çıkan iri bir adam için şaşırtıcı derecede alçakgönüllü biri. Konserin ne kadar kalabalık olduğunu, IF Beşiktaş'ın balkonunun çıkışındaki üstü açık özel sigara alanında adım atılacak yer kalmadığını gördüğümde anladım bu arada. Yurtdışındaki konser kayıtlarını önceden izlediğim için, bir pop şarkı olan "We Like To Party" ile intro vererek bir parti havası yaratıp sahneye öyle çıktıklarını biliyordum, bunu aşağıdan izlemek için balkondan çıktım.
Kısa bir süre sonra ilk önce sesler durdu. Sonra capcanlı rengarenk ışıklar eşliğinde o ikonik şarkı çalmaya başladı. Yaklaşık 2 dakika sonra şarkı sustu. Durur durmaz balkona koştum ve o esnada Blood Throne ile giriş yaptılar. Asla durmadan, makine gibi çalıyorlar ve herkesi çılgına çeviriyorlardı. Balkonda bile zemin sarsılıyor ve insanlar oturduğu yerde veya bir şeylere tutunarak headbang yapıyordu. Yani sandalye yoğunluğu olmasa, balkondakiler kendi arasında mosh pit başlatacaktı diyebilirim. Bizdeki konserlerine daha sivil kıyafetlerle çıkmış olsalar da mücadeleye daima hazır oldukları hissiyatını sonuna kadar veriyorlardı. 3 şarkı kadar balkondan dinledikten sonra aşağıya geri indim, aşağıda olanları daha yakından görebilmek için.

Thy Art Is Murder, deathcore denildiğinde en güçlü ikonlardan biri olmasının altını, etkileyici canlı şovlarıyla dolduruyor. Bu sebeple, vokal gibi canlı performansta bir grubun en çok ilgi çekebilecek üyesinin, dinleyici üzerinde alışkanlık yaratması oldukça normal. Eski vokalleri CJ ile yolları ayırmaları ciddi sayıda dinleyicisini kızdırmış ve konserlerde kitle hareketlendirmeye dair şüphelere yol açmış olsa da, eski vokallerine yöneltilen suçlar, çağımızdaki toplumsal yozlaşmayı siyasi ve dini yönleriyle ele alan, insanların birbirini meta olarak görmesine başkaldıran, doğa tahribatına şarkılarında değinen ve insanların sistemsel sorunlardan kaynaklı iç çekişine okkalı bir yakarış niteliğinde bir grubun görmezden gelemeyeceği türden şeylerdi. Yeni bir vokal seçmekle, politik anlamda yakışanı yaptıkları belli ve konserden memnun ayrılanlara bakılırsa, alışması kimi dinleyici için zaman alacak olsa da güçlü bir şekilde devam ettikleri anlaşılıyor. Yurtdışı konserlerinde de benzer duyguları ve ardından değerlendirmeleri paylaşan dinleyiciler var.
Kaptan Kadavra'nın bol aktiviteli konserinin ardından bile oldukça yoğun enerji ile insanların sağa sola, birbirine doğru koşmaya devam ettiği ve öbek öbek headbang yapmayı sürdürdüğü bir performans sergiledi Thy Art Is Murder. Ve kitle yönlendirme konusunda kesinlikle elleri boş değildi. Ağır tonaj gitar riffleri, patlamalı davul beatleri, headbang'i 'bodybang' evresine taşıyan kopartmalı breakdownları ve savaş çığlığı tadında vokalleri ile akıllara kazınmış olan bu grup, insanlara yorulma ve durma imkanı vermeyen bir gösteriye imza attı. "Yoruldum be artık" diye kenara çekilenlerin bile tekrar tekrar mosh'a ve sahnenin önlerine doğru geri döndüğü, en arkada duranların bile şarkılara eşlik ettiği, birkaç kişilik minik anlık mosh'ların oluştuğu, aylardır bu gecenin hesabını tutanların birikmişini harcadığı unutulmaz bir konserdi. Grubun vokali Tyler Miller gecenin sonunda da her isteyenle fotoğraf çektirmeye devam ederek gönülleri fethetti.
Thy Art Is Murder gibi bir adalet buldozerinin gecesinde, Kaptan Kadavra'nın varlığı, olabilecek en iyi sinerjilerden birini yarattı bir konser için diye düşünüyorum. Zaten kitlesini hareketlendirmekte birikimli ve şarkılarının doğasından gelen güçlü motivasyona sahip bir grup, bir de hırslı bir deathcore devi ile aynı konseri paylaşınca, Türkiye'nin bu sene içinde gördüğü en güçlü metal konserlerinden birini yaşadık. TAIM, Türkiye'ye tekrar gelmek için çok heyecanlı olduklarını belirtti, hepimiz için harika bir gelişme. Fakat tekrar geldiklerinde hangi gruplarla gelirler ya da tek başlarına mı sahne alırlar? Tahmin edemiyoruz. Bu sebeple, bu geceyi yerinde izleyenler için unutulmaz bir deneyim oldu. Herhangi bir teknik arıza olmadı ancak mekanda sahneye çok fazla sis bastılar, bundan rahatsız olan epey insan da gördüm, bunu belirtmek gerekiyor. Etkinliğin organizatörleri Black Label Events ve Duality Productions'a vizyonları, metal müzik konserlerine makul fiyatlardan bilet kesip herkes için daha kolay ulaşılabilir hale getirmeyi ilke edindikleri ve bu harika şekilde organize edilmiş etkinlik için teşekkür ediyorum. Bu organizatörleri mutlaka takip edin. "İş yapmak" kavramına değer üretmek perspektifinden bakıyorlar ve memlekete daha önce gelmemiş müzisyenleri getirmeye, bunları olabildiğince insanla buluşturmaya yönelik çok kıymetli çabaları olduğunu daima hissediyorsunuz. Ve son olarak, konserden çıkarken kapıda Anıl Özbek'i görüp sarıldım. Geceyi kendi adıma tamamlanmış bir şekilde noktalayarak olay yerinden ayrıldım...


Eline sağlık 🤘