- defne ergenoglu
Tüm Hayaller, Tüm Rüyalar: Juliet

Bahar geldi, bu da demek oluyor ki açık hava konserleri sezonu resmi olarak açıldı! Uzun, upuzun bir kıştan sonra hasret kaldık güneşe ve konserlere. Baharda konser bir başka oluyor.
Genelde hayatımdan kesitler yazmam buraya, sonuçta bir müzik dergisiyiz, benim öğlen yemeğimi ya da okulumu bilseniz ne faydası olur? Ama bugün bu röportaja vesile olan bir arkadaşımdan kısaca bahsetmek istiyorum: Tuana.
Tuana’yı tanısanız çok seversiniz ama dediğim gibi, burada işin müzikal boyutunu konuşuyoruz.
Yaklaşık üç hafta önce bir sabah kantindeydim. Tuana geldi, aşırı heyecanlıydı. Kulaklıklarından birini çıkartıp bana verdi ve:
-Defne harika bir grup buldum! Çok da bilinmiyorlar, müzikleri de muhteşem.
-Süper, adı ne?
-No Land.
Gülmeye başladım, dinlenmelerine bakıp Tuana da gülmeye başladı. Sonuç olarak Tuana’nın “çok bilinmiyorlar” dediği grup, 11 milyon dinlenmeli No Land çıktı.
Bu olaydan bir hafta sonra yine kantindeydim, yine Tuana aşırı heyecanlı bir şekilde geldi.
-Bak bu sefer bilinmeyen, harika bir grup buldum!
-Yine birkaç milyon dinlenmeli bir grup çıkarsa çok gülerim.
Ve Juliet’le tanıştırdı beni. O gün kulaklıklarımı çıkardığımı hatırlamıyorum. Sözleri naif, muhteşem parçalarla dolu bir albümleri var.
Röportaja Tuana’yla gittik ve o kadar zevkliydi ki. Fatih, Ceyhun ve Doruk’la birazdan tanışacaksınız zaten, okurken en az bizim kadar güleceğinize ve eğleneceğinize de çok eminim. Hüzün sona eriyor gerçekten.
Normalde albümü hep sona koyarım, ama bu sefer başa koyuyorum. Nerede, hangi şarkıyı dinlemeniz gerektiğini yazdım. Hani “En iyi kalite için kulaklıkla dinleyin” derler ya, ben de buraya benzer tip bir uyarı geçiyorum:
En iyi kalite için belirttiğim yerde şarkıları açın!
Not: Röportajı bir solukta okuyacağınızdan eminim, bazı yerlerde çok şarkı ama okuyacak çok az cümle var. Yani şarkılar okuyacağınız paragraflardan uzun olabilir, bir şarkıyı dinlerken başka birini yazmış olabilirim. Sizi içgüdünüze güvenmeye ve istediğiniz birini seçmeye davet ediyorum. Zaten okumayı bitirince hepsini dinlemek isteyeceksiniz, linki de aşağıya koydum.
https://open.spotify.com/album/6UdLmUkpgS5ht2TyVcVBp0?si=2b_8HZDdQEW0NPruqD0Nug
—> “Kalbi Numune”yle başlayın albüme, diğer şarkıları italik yazıp altını çizeceğim.
Defne: Sorularıma başlıyorum o zaman?
Fatih: Nerden bu sorular? Senin hazırladığın sorular mı?
Defne: Ben hazırladım evet.
Ceyhun: Her gruba aynı sorular mı?
Defne: Her röportajımda değiştiriyorum, ama “sorulmazsa olmaz” sorularım var.
Defne: Sizi biraz tanıyalım, kendinizi tanıtır mısınız?
Fatih Erköse: Ben Fatih Erköse, 28 yaşındayım. 26 yaşındayım, ne 28’i? (Gülüşmeler) 26 yaşındayım ve çok uykusuzum.
Defne: Keşke gelirken sana da kahve alsaydık.
Fatih: Yok ya, ben ayılamam. İkinci albümü kaydediyoruz, onlarla çok uğraştık.
Defne: Onu da soracağız, heyecanlıyız çok.
Fatih: Son birkaç düzenlemesi kaldı. Yorucu oldu. 4 şarkılık bir albüm yapacağız bu sefer.
Defne: EP gibi?
Fatih: EP yapacağız, çünkü 12 şarkılık bir albüm olunca dinlenmiyor. Aslında dinleniyor ama şöyle oluyor…
Defne: Biz hepsini sömürdük, tüm şarkıları yedik.
Fatih: Çok nadir insanlar dinliyor. Genelde iki üç şarkı dinleniyor ve o şarkılar yıllar içinde gömülüyor oraya.
Defne: Diplerde kalıyor?
Fatih: Aynen. Emeğinin karşılığını alamıyorsun.
Ceyhun: 28 yaşındaydın…
Fatih: 26 yaşındayım ve uykusuzum. Ne kadar oluyor? 8-9 yaşımdan beri müzik yapıyorum. Bizimkiler, tüm aile müzisyen. Annemler değil de babamlar, dedemler… Beş kuşaktır falan yani.
Piyanoyla başladım ben. Beni hiç sarmadı klasik müzikle başlamak. Çok severim, o ayrı konu ama hep bir kasıntı geldi yıllar içinde. Daha sonra bir anda bir gitar aşkı doğdu, ben normalde solistten önce gitaristim. Ceyhun abi benim 13 yaşındaki halimi biliyor. Ben 13-14 yaşlarındaydım tanıştığımızda. Aslında Ceyhun abi benim kuzenimin arkadaşı. O zamandan beri bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Hep denedik yani. Grup kurulma süreçlerini biliyorsun, senin de grubun var. O gidiyor, bu gidiyor, bir sürü şey. Gerçekten problemli. Beş insan, anlaşabilen insan, hadi anlaşmasını geçtim, öyle bir şey oluyor ki anlaşabiliyorsun ama adam çalamıyor. O durum da çok kötü bence. Bizde anlaşamamak çok nadir oluyor. Genelde çalarken veya prova yaparken bir anlaşmazlık olmuyor da, atıyorum bir şeylere karar verirken çok ters düşebiliyoruz. Ama çok hızlı toparladığımızı düşünüyorum. Kimse kimsenin gırtlağına yapışmadı.
Defne: Sevindim. (Gülüşmeler)
Fatih: Bir de yaşlılık da var ya. Çok da aksi olamıyoruz.
Defne: Yaşlılık derken 26 olup 28 hissetmenden mi bahsediyoruz?
Fatih: Aynen. (Gülüşmeler)
Doruk: Ben Doruk Gökcan, 22 yaşındayım ve çok uykusuzum. (Kahkahalar) Ben müziğe 8 yaşında başladım. Okulda blok flüt çalıyordum, hani şu renkliler var ya.
Ceyhun: Onu özellikle söyleme, herkes çalıyordu. (Gülüşmeler)
Doruk: Müzik öğretmenimiz bizden ümidi kesti sonra, çok kötüydük çünkü. Bizi klasik gitara geçirdiler, sonra ben elektroya geçtim, şimdi de bass çalıyorum on iki senedir. Öyle ilerledi, evrimleştim diyebilirim.
Ceyhun: “Evrimleştim.” Ben de Ceyhun Tütüncü, davulcusuyum grubun.
Fatih: “28 yaşında değilim.”
Ceyhun: 33 yaşındayım ben, uykum yok.
Defne: Yaşasın!
Ceyhun: Uykumu aldım, öyle geldim. Ben de 99’da gitar çalarak başladım. Bir sene klasik gitar çaldım, o zaman yoktu öyle davul mavul. Çalan da yoktu, satan da yoktu.
Defne: “O zamanlar” diyince…
Ceyhun: İnternet de yoktu, hiçbir şey yoktu.
Ceyhun: Azıcık hava alsın diye şey yaptım.
Fatih: Tamam da şarkı söyleyeceğiz sonra ya.
Ceyhun: Sana yumurta alalım, yumurta akı. (Gülüşmeler) Gitar çalarak başladım, bir sene gitar çaldım. Ben Üsküdar’da büyüdüm, o zaman stüdyolar vardı Kadıköy’de. Taksim, Kadıköy’ün olduğu zamanlar. Kadıköy’de bir stüdyo varmış, üç-dört tane stüdyo vardı zaten çok azdı. Bir abimiz bizi götürdü. Stüdyonun içine girdik, geçin hepiniz bir yere oturun dedi. Davula oturdum ben de, o gün bugündür davul çalıyorum. 20 yıl oldu.
Defne: Nasıl yani? Baya oturup…
Ceyhun: Aynen. Ondan önce de vardı tabii, küçükken annemin şişleri vardı. MTV vardı, orada çıkardı sevdiğim müzikler. Çok sert müzikler dinliyordum tabii, hardcore metal. 100 şarkıdan biri benim istediğim oluyordu, gidiyordum o şişlerle bir de yoğurt kaplarıyla çalmaya çalışıyordum. Öyle başladım, hevesim vardı. Girince stüdyoya ben de davula gittim.
Defne: Yarın bu tezi deniyorum. Oturacağım baterinin başına, bakalım noluyor. (Gülüşmeler)
Ceyhun: 22 sene olmuş. Gidip davula oturmamın bir sebebi vardır illaki. Gidip gitara oturmamışım gitar çaldığım halde. Demek ki içimde davul çalmak varmış. Videolar izliyordum evde, taklit ediyordum. Hatta şu davulun pedalını (arkamdaki davulu göstererek) 2004’te aldım. 18 yıl oldu. Bir konserdeki videoda görüp araştırmıştım. Normalde pedallar zincirlidir, o kayışlı. Sarı kayışı var. Kamera vokalisti çekerken bateriden görmüştüm. (Fatih’e) Ben hep arkandan gözüküyorum ya. Davulcu öyle gözükür hep. Vokal çekilir, davulcu arkasında görünür. Davulcuyu kimse çekmez yani, ayakları görünüyordu sadece. Sarı bir şey gördüm, beş sene araştırdım.
Defne: Pedal benimle yaşıt.
Ceyhun: Tabii. 2004’lü müydünüz siz?
Defne: Ben 04’lüyüm.
Tuana: Ben 05’liyim.
Ceyhun: Arkadaşınız.
Defne: Memnun olduk.
Ceyhun: Öyle bir hevesim var diye ona geçtim yani, öyle de kaldı.
Defne: Nerden buldun en son?
Ce