top of page

Yeni Bir Devir mi geliyor?

defne ergenoglu

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2024


Artık merhaba demeye utanıyorum. Ne kadar boşladım burayı. Olsun, insana bazen böyle oluyor. O yüzden…


Merhaba herkese! Nasılsınız? Ben çok iyiyim, zorlu bir sınav hazırlığından sonra nihayet üniversiteye başladım. Rüya gibi bir yaz geçirdim, bol gezmeli tozmalıydı. Şimdiyse okul işleriyle meşgul oluyorum, yeni insanlarla tanışıyorum. Aynı zamanda kendime ait bir hayatım olmaya başlıyormuş, bilincim de daha açıkmış gibi geliyor. Placebo mu acaba?


Bu röportajı aslında aylar önce yayınlamam lazımdı fakat ne yazık ki hiç beklenmeyen şeyler geldi başıma. Üniversiteye ve tüm arkadaşlarımın artık yurt dışında olduğuna alışmak biraz zorladı, yeni hayatımın bu olduğu gerçeği göründüğü kadar tozpembe değilmiş. Aynı zamanda sağlığın gerçekten aşırı önemli ama cebimde gördüğüm bir şey olduğunu fark etmiş oldum. Umarım bir daha hiç böyle bir şey yaşamam, sizin de hiç başınıza gelmez.


Neyse, demem o ki çok üst üste geldi her şey. Bu yüzden Devir’e teşekkür ediyorum anlayışları için.


Gruba gelecek olursak…


Gerçekten iyi ki tanıdım dediğim o gruplardan biri. Grubun enerjisi o kadar harmonik ki hem dinlerken enstrümanlar arası kayboluyorsunuz hem de sohbetleri de bir o kadar uyumlu birbirleriyle. Çok zevk alarak dinlediğim, keyifle sohbet ettiğim bir gruptu.


Bir de bir şey eklemek istiyorum. Grubun “Koş” isimli şarkısı 3 gün önce çıktı. Hiç abartmıyorum, bir şarkı bana bu kadar iyi gelemezdi. Yayınlandığından beri en az 15 kere dinledim, başa sarıp tekrar tekrar dinliyorum. Çok güzel bir zamanımda, çok güzel duygular yaşatarak sardı beni. Umarım size de aynı hisleri yaşatır.


Daha fazla uzatmıyorum, karşınızda yeni bir Devir!


Defne: Önce kendinizi tanıtın isterseniz. 

Volkan: Abi sağ baştan başlayalım, böyle dönelim.

Tayyar Ahmet: Selam, ben Devir’in gitaristi Tayyar Ahmet. Yaklaşık 9 senedir müzikle uğraşıyorum, bu gruba gireli yaklaşık 1.5 sene oldu. Kariyerim bu şekil ilerliyor. 

Volkan Atasoy: Ben Volkan, Devir’in solistiyim. Yaklaşık 11 yıldır müzik yapıyorum. 

Janberk: Ben de Janberk. Devir grubunun basçısıyım. Çocukluktan beri müzik yapıyorum, bass gitara başlayalı da 2.5 sene oldu sanırım. 

Ata Candaş Özgür: Ben Ata, Devir’in davullarını yapıyorum. 

Volkan: İmalatını mı yapıyorsun? 

Ata: Evet, imalatını yapıyorum. (Güler) Devir’in davullarını yazıyorum. Ortaokul sondan beri müzikle ilgileniyorum. Davul, perküsyon gidiyoruz yani. 

Volkan: Halı kilim travel. 

Ata Candaş: Aynen öyle. 

Seyid Cem Öztürk: Ben Seyid Cem Öztürk. Devir grubunun klavyecisiyim, yeni katıldım. Altyapısıyla ilgileniyorum. Gruba katılalı iki veya üç oldu herhalde. 

Defne: Ay? 

Seyid Cem: Evet evet ay. Normal hayatımda bilgisayar mühendisiyim. 

Defne: Bunu da merak ediyorum. Müzik dışında neycisiniz hepiniz?

Tayyar Ahmet: Ben normalde kabin memuru olacaktım ama şu an satış danışmanlığı yapıyorum bir mağazada. 

Volkan: Ben direkt müzisyenim ya. Normalinde de anormalinde de müzisyenim. Su katılmamışından, sek. 

Janberk: Benim durumlar biraz karışık. Elektrik elektronik mühendisliği bitirdim. Aynı zamanda üç boyutlu tasarımlarla da uğraşıyorum aynı zamanda müzik de yapıyorum. Aynı zamanda çizimle de uğraşıyorum. 

Defne: Sen galiba Volkan’ın açıklarını kapatıyorsun. 

Janberk: Galiba öyle yapıyorum. (Güler) 

Volkan: Benim yerime de çalışıyor. 

Janberk: Ek gelir adına birkaç işle uğraşıyorum. 

Ata Candaş: Ben de müzisyen olma yolunda ilerliyorum, şu anda konservatuara hazırlanıyorum. Öğrenciyim aslında şu an. Davul dersleri de veriyorum, gelirimin tamamını da müziğe harcıyorum. Kirayı falanı filanı düştüğünde kalan tüm parayı müziğe harcıyorum. Ben de müzisyen sayılırım diye düşünüyorum. 

Defne: Kendini müzisyen saymana bağlı sanırım biraz. 

Ata Candaş: Aslında evet. Ben de kendimi müzisyen sayıyorum. Üretiyorum, konsere çıkıyorum, çalıyorum, öğretiyorum. Hem bir öğretmen hem de bir müzisyen olarak sayıyorum kendimi. 

Seyid Cem: Ben bilgisayar mühendisliği bitirdim. Şu anda aktif olarak bir firmada iş ve yazılım geliştirmeciliği yapıyorum. Aynı zamanda oyun basınında inceleme ve Youtube’a video içerikleri çıkarıyorum. Bir de müzik yapıyorum. 

Defne: Hepiniz nereden tanışıyorsunuz? 

Hepsi: OOOOOO 

Defne: 12’den vurdum. 

Volkan: Gerçekten 12’den vurdun. Biri anlatsın, kim anlatsın?

Janberk: Ben Vampr adlı bir uygulama indirerek Devir’le tanıştım. 

Ata Candaş: Müzisyen Tinder’ı yani.

Volkan: Ama biz öyle kullanmıyorduk, yanlış anlaşılmasın. 

Defne: Balık yerine gitarla mı fotoğraf çekiliyordu profil için?

Janberk: (Güler) Grup bulmak için kullanılıyor aslında. 

Ata Candaş: Janberk var mesela, elinde bass var. Altına yazmış "Bassist, rock müzik yapacak grup aranıyor." Sağa kaydırırsan eşleşiyorsun falan. Garage’ın Tinder’la birleşmiş hali gibi. Reklam oldu biraz. 

Janberk: Onu indirdim bi ara. Sonra Volkan mesaj attı bana. Ordan tanıştık. 

Defne: Vay, DM kutusuna mı sızdın?

Volkan: Tabii tabii. 

Janberk: O zaman da başka bir vokal vardı, bambaşka insanlar vardı. Uzatmayayım, dağıldı onlar. O ara biz de Candaş’la tanıştık. 

Candaş: Ben de Volkan’la eşleştim. Volkan tek ortak noktamız. 

Janberk: Grup kuruldu ama bu sefer de gitaristlerden fire vermeye başladık. 8 tane falan gitarist değiştirdik. 

Volkan: Evet var o kadar. 

Tayyar Ahmet: Bizim de Candaş’la grubumuz vardı bu arada bundan öncesinde. Onunla da yine Garage gibi bir site sayesinde tanışmıştık. 

Candaş: Ona da bir şey oldu sonra. Gitarist arıyoruz, bulamıyoruz falan. Benim de aklıma Tayyar geldi falan. Gel Gidelim’in davul kayıtlarını aldık. Sonrasında oturduk bi barda Volkan ve Tayyar’la, konuşuyoruz. Tayyar’ı almak istiyoruz gruba. İşte: “Abi bunlar olacak, biz böyle ilerliyoruz. Sadece müzik yapacağız ama bir süre bundan para kazanmayı bekleme. Kendi istediğimiz müziği yapacağız.” gibi bir konuşma geçti. Tayyar kabul etti, gruba dahil oldu. Anlamadığım bir kimya yakaladık sonra. Gel Gidelim’in, Cevap’ın, Yargı’nın, şimdi çıkacak şarkının gitarları hep Tayyar’a ait. 

Defne: (Tayyar’a) Sen de ne çabuk tav olmuşsun. Hiçbir şey de vaat etmemişler. Ben senin yerinde olsam bi düşünmeye başlarım. 

Tayyar: (Güler) Öyle oldu biraz. 

Volkan: Hatırlıyor musunuz ilk stüdyo gününü: “Tamamım ben.” demişti ve gerçekten de o gün bugündür beraber çalıyoruz. 

Candaş: Hep gitarist değiştirdiğimiz için de bıkmıştık. Şey istiyorduk, yapbozun parçasını koy oraya resim tamamlansın. 

Janberk: Artık trio mu olsak bile diyorduk gitarist bulamamaktan. 

Candaş: Gitarist muhabbeti o kadar canımızı sıkmıştı ki Tayyar’dan önceki gitarist seçmeye geldiğinde şey demiştik: “Tamam eğer bu da olmazsa grubu dağıtıyoruz.” 

Defne: Gitarist bulmak da çok zor değildir aslında. Neredeyse herkes gitar çalıyor. İyi gitarist bulmak zor gerçi evet.  

Volkan: Evet aynen öyle. 


Defne: Hepiniz müziğe nasıl başladınız?

Janberk: Sağ baştan. 

Tayyar: Nasıl başladım… Liseye başlamadan önce ortaokulda heveslenmiştim. Babama yalvarmıştım alalım diye. Sonra o uzun bir süre yattı gardırobumun arkasında. Ben liseye başlayınca canım sıkıldı, alayım elime dedim. Devamı geldi. Bir daha bırakmadım. Çok iyi hatırlıyorum da bir yaz sabah akşam gitar çalıyordum, sancılı bir süreçti. 

Volkan: Ben de aynı şekilde, ilkokulda seçmeli derslerde müzik seçmişim. Sonrasında bir klasik gitar alınmış, çalamamışım o an ve bırakmışım. Bir gün ben bunu çalarım diyip başladım. Kimseden ders almadan, kendi kendime öğrendim. Candaş hep bana eğitim vermemi söylüyor, ben de nasıl anlatacağımı bilemediğimi söylüyorum bu yüzden. Nasıl öğrenildiğini bilmiyorum çünkü. 

Janberk: Benim biraz karışık. Çocukken bir yakınımızda kocaman bir elektro gitar vardı. Ben minnacık olduğum için bana büyük görünüyordu aslında. Onu çalmak istedim, beni bir kursa verdiler. Bir iki tane öğretmen vardı zaten. Hocanın çok bir etkisi yoktu zaten, bir iki ay gidip bıraktım. İleriki yaşlarda piyano eğitimi aldım, ilk sahnem de piyanoylaydı. Bir arkadaş bas gitar almaya karar vermişti, ben de oradan gaza geldim. 

Candaş: Normalde basa başlayıp sonra elektroya geçersin. Bu arkadaş önce elektroya başlayıp sonra basa geçmiş. 

Janberk: Heves edip başladım. Kendi kendime de elektro çalıyorum, piyano çalıyorum. 

Defne: Basa elinin gitmesi çok ilginç. 

Janberk: Seviyorum ya. 

Candaş: “Seviyorum abi!” 

Janberk: Başka hiçbir şey aynı tadı vermiyor. 

(Gülüşmeler)

Candaş: Ama gerçekten, Janberk bu kadar istekli çalmasaydı biz de davul-bas uyumunu sağlayamazdık. Benim diğer gruplarım da var, en uyum sağlayabildiğim Janberk. 

Janberk: Bir de şöyle bir isteğim vardı. Bu enstrümana başka bir bakış açısı getireceğim Türkiye’de istiyordum. “Bas ya, duyulmuyor.” algısını da kırmak istedim. 

Defne: Kayıtlarda belli ama, boşa gitmemiş belli ki.

Candaş: Playsation’da bir oyun var Guitar Hero diye. Ben küçükken onu çok oynardım. Herkes soruyordu. Biz o zamanlar Eskişehir’de oturuyorduk. Napalım deyince direkt Guitar Hero’ya gidelim diyorduk. Başlangıç seviyelerindeydim ama eğlenmiyordum. Yine de müzik beni cezbediyordu. Abim bağlama çalıyordu, müzikle de hep alakam vardi yani, hep içli dışlıydım. Davul gördüm bir gün. Gitarla başladım ilk, sonra davulu bir deneyeyim dedim. Başta da hiç beceremedim. Gitarda üç renk var en kolayında, bateride en kolayında bile olsan hepsi var. Onları oturtmak çok zor gelmişti. Ben bırakacağım bunu dedim. Sonra bir şarkı daha denedim. Onda başardım ve tek bir günde çok yükseldim. Bu kadar kolay mıymış, ben bunu gerçekte de çalarım dedim. Çalamadım tabii ki. Ders almaya başladım. Liseye gitmeye başladıktan sonra ortaokuldan arkadaşlarımla müzik grubu kurduk. Hem ders hem grup derken ogrendim ve bu beni cok geliştirdi. Çünkü orada bir sorumluluk alıyorsun. Sorumluluk ve çalışma bilinciyle ilerlemek ve gelişmek beni çok mutlu etmişti. 

Seyid Cem: Bizim evde yıllar önce bir gitar vardı ama hiç çalmadım. Liseye geçtim, lise 2’nin yazıydı sanırım, Sherlock diye bir dizi izliyordum. Benedict Cumberbatch’le olan. Bu manyak adam sırf oradaki rolü icin keman öğrenmiş kısa bir sürede. Ben buradan gaza geldim, hiç de müzikle ilgim yok, dizideki şarkılar çok güzel, ben bir keman alıp bunları çalacağım dedim. 

Volkan: Nasil yani sen ciddi misin?

Candas: Yeni tanıyoruz gerçekten. 

Janberk: Daha önce grupta hiç duymadığım şeyler duyuyorum bugün.

Defne: Parçalara keman partisyonu eklesenize, elinizin altında bir cevher var resmen. 

Candas: (Göz kırparak) Bakacağız. 

Seyid Cem: Birkaç ay keman kursuna gittim, uğraştım. Keman zor bir enstrüman aslında, temel başlangıç için düşündüğümüz zaman. Ama ben ilk ondan başladığım için bu durum bana diğer enstrümanlarda kolaylık sağladı. Mesela dolapta duran gitarı aldım, nasıl çalınıyor ufak bir baktım. Yaklaşık bir haftada temel mantığını oturttum. Sonra sesimin de güzel olduğunu fark ettim. Küçüklükten beri hep taklit yaparım, ama hiç şarkı deneyimim olmamıştı. Şarkı söylemeye başladım, lise grubunun solisti seçildim. Yarışmalara katıldık falan derken öyle gitti müzik serüvenim. Sonra Tayyar Ahmet’in gitaristimiz olduğu bir müzik grubu kurduk. Devir’le de Ahmet sayesinde tanştım. Bir klavyeci lazımdı, ben de aradıklarında 1 aydır çalıyordum klavyeyi. Provaya geldi, çok beğendiler. Dedim “Manyak mısınız oğlum? Bir aydır çalıyorum”. Volkan hatta şey dedi, “Biz başka birini almıştık, daha eğitimli birini. Ondan daha iyi çaldığını düşünüyorum.” Ben de şaşırmıştım bayağı. 

Defne: Çok özür diliyorum ama aranızdan en sevdiği hikaye Seyid Cem’inki oldu. Ailenizde hiç müzisyen olan var mı, desteğini görüyor musunuz? Ya da köstek olan var mı?

Tayyar Ahmet: Benim babam akordeon çalıyordu, dedem flüt çalıyordu. Babaannem keman çalıyordu. 

Volkan: Biz kalkalım. 

(Gülüşmeler)

Candaş: Senin ailen bayağı müzisyenmiş. Bizim neden bundan haberimiz yok? 

Defne: Bir şey soracağım, niye benimle öğreniyorsunuz her şeyi? 

Candaş: (Gülerek) Hiçbir şeyden haberimiz yokmuş. 

Tayyar Ahmet: Amcam darbuka çalıyordu davulcuydu. Babam diskotek müziklerine çok ilgiliydi. 

Volkan: Baban aşçı değil mi senin?

Tayyar Ahmet: Yoo. 

(Kahkahalar)

Tayyar Ahmet: Ben de gitar aldığımda çok heveslendi, destek de oldu. 

Volkan: Benim ailemde yok müzisyen. Köstek olan da yok. Ama bir noktada almaya başladım desteklerini. Toplumda “Popçu mu olacaksın? Aç kalırsın.” algısı var ya. Devir’in ilk konserine gelmelerinden sonra hep destek aldım.

(Janberk bir durakladı.)

Defne: Yine mi karışık? 

Janberk: (Gülerek) Yok bu sefer değil. Babam Çerkez olduğu için Çerkez mızıkası çalıyor bir tek.

Defne: Candaş bunu da bilmiyordun di mi?

Candaş: Valla bunu biliyordum. Çaldım çünkü.

Janberk: Akordeona çok benziyor. Piyano tuşları yerine noktalı tuşları var. Farklı ve kendine özgü bir enstrüman. Bir de benden küçük bir kardeşim var, o da bir zamanlar kemana sarmıştı. Destek konusunda… destekliyorlar ama asıl mesleğimin bu olmasını tercih etmiyorlar.

Defne: Evet ya çoğunlukta var bu. Bir oyuncular bir müzisyenler için. Elinde bir bölümün olsun, yaparsın yine.

Janberk: Aynen öyle. Özellikle daha da büyükler Yavrum sigortalı işe gir, devlete git. diyor.

Candaş: Ben ilk başladığımda abim çok destek olmuştu, ders ayarlamıştı falan. Çok hoca değiştirdim, buraya geldiğimde Burak Gürpınar’dan ders almaya başladım. Ben biraz da kendim yapmaya çalıştım, ben ulaştım adama. Bana bir miktar para veriyorlardı sadece, harçlık gibi. Ben o harçlıktan kısıp davul dersi almaya gidiyordum. Çok istekliydim. Ondan ders almayı bıraktım, konservatuara girmeye karar verdim. Ama geç oldu biraz, 12.sınıfın 2.dönemiydi. Bunu aileme söylediğimde annem “İşsiz kalırsın.”dedi. Abim “Senin kararın” dedi. Babam destekledi biraz. ama çoğunlukla soğuk baktıkları bir şeydi. Sonrasında konservatuar dersleri almaya başladım, ilk başta kendim karşılıyordum. Sonra ilemden destek aldım, daha sonra ise tamamen kestim. Ders almayı bıraktım, hem maddi hem manevi sebeplerden. Devir’den önceki gruplarla bir şeyler yapmaya başladık. Oradan oraya koşturuyorum, bazen hiç para almıyorum. Devir’le bir şeyler yapmaya başlayınca ailem desteklemeye başladı. Bir şeyler başardığımı hissettiler. Maddi anlamda çok destek olmuyorlar, müziği ben karşılıyorum. Aslında ben istemedim, istesem verirlerdi. Ailede müzisyen var mı kısmını cevaplamadım. Babam bağlama çalıyor ama nota bilmez. Abim çalmıştı biraz. Anneannemin evinde toplanırdık bayramlarda, Ben davulcu olacağımi söylediğimde komşulara söylemiş “Benim oğlan davulcu oldu” diye. Biraz uzaklar yani. Bir şeyler olmaya başlayınca daha bir yakınlaştılar. 

Defne: Davul adına anlaşılabilir aslında. Ben bu sene çok sıkılmıştım çalışmaktan, Ocak - Şubat gibi davula başlasam dedim. Annemler çok destekledi tabii ki, kesin yap falan dediler. Dedemle konuşuyoruz, “Yaz için planların ne?” diye sordu. “Bizim orada Doremüzik var orada davul dersine başlayacağım” dedim. “Davulu ne yapacaksın taşıyamazsın ki” dedi bana. 

(Kahkahalar)

Volkan: Dede hiç oralı değilmiş. 

Seyid Cem: Bizim ailede müzisyen yok. Hala da bir yere gidince gözler benim üstümde olur, “Bu bizden mi ya?” derler genelde. Destek konusunda pek bir kösteklikleri olmadı, kariyer olarak hep mühendisliğe çizmiştim ben. Müziği bir hobi olarak yapıyordum. Şu an da kendi işimden kazandığım parayla müziğe devam edebiliyorum. 


Defne: O soruya geldik: Grup nasıl kuruldu? 

Volkan: Grup 22 Temmuz 2022’de kuruldu. Candaş’ın da dediği gibi, öncesinde başka bir grup vardı ve dağıldı. Biz devam edebiliriz dedik. Başka bir oluşumla devam edelim çünkü bir kimyamız vardı, bırakmak istemedik. Başladıktan sonrasında da yaklaşık 8 ay boyunca hiçbir şey yapamadık. Sadece prova yaptık. Çünkü her ay gitarist değiştiriyorduk. Grup aslında yeni oturdu, bu detayı da eklemek lazım. 

Janberk: Ufak bir ekleme yapayım. Önceki gruptan bir arkadaş “Ben kendimi hazır hissetmiyorum” demişti.

Defne: Neye hazır?

Janberk: Biz de bilmiyoruz. Volkan da sinirlendi zaten, daha önce de böyle olmuş birkaç kere. Üst üste gelince tepesi attı. Biz de o provayı iptal etmedik. Böylece Devir kurulmuş oldu. 

Volkan: Biz iptal etmiyoruz, üçümüz devam ediyoruz demiş olduk yani. 

Candaş: Ben sanıyorum ki Can Bonomo’nun bir şarkısını çalacağız. Janberk, Volkan, ben üç kişiyiz. “Diğerleri nerede” dedim, “diğerleri gelmeyecek” dedi. “Nasıl yani gelmeyecek” deyince de “Gruptan ayrıldılar abi” dedi. Benim orada haberim oldu.


Defne: İsminiz nereden geliyor? 

Volkan: Şöyle, biz bir üç ay kadar isim aradık. İlk önce Durak oldu. Sonra Araf dedik, ondan da vazgeçtik. Kırmızı Tütün demiştik, onu da seçmedik. İyi ki de seçmemişiz. 

Defne: Kırmızı Tütün Nirvana tribute olmalı gibi geliyor sanki. 

Volkan: İşte evet. Bir arkadaşım var, beraber oturuyoruz. Ona anlattım. “Devir olsun” dedi. “Ne alaka”dedim, “Belki de yeni bir devir başlatırsınız” dedi. “Oha!” dedim. Bizim çocuklara sundum ve çok beğendiler. Çok da iyi denk geldi. Çocuğun aklına gelmeseydi Kırmızı Tütün olarak kalırdık herhalde.

Candaş: Mor ve Ötesi’nden önce onlar da Arsız Köfte olacakmış ya, ona benziyor. 

Defne: Kuruluş döneminde aklınızda nasıl bir yön vardı, sonrasında neye evrildi? 

Janberk: Hedefimiz her zaman en iyisi olmaktı. Müziğimizi yapalım, paramızı kazanalım demedik hiç. Popüler olmak da değildi. Güzel müzik yapıp her kesime hitap eden bir oluşum olabilmekti aslında. 

Tayyar Ahmet: Aslında ben gruba dahil olduktan sonra grubun müzikalitesi biraz daha oturdu gibi oldu. Bir gitarist eksiği vardı çünkü. Ben geldikten sonra biraz daha oturdu. Müzikal anlamda da memnun olduğumuz müziği yapıyoruz. Bu konuda rahat hissediyorum kendimi.

Candaş: Volkan’la konuşurken ben bu işi bir iş olarak yapmak, müzisyen olmak istiyorum demiştim. Para ve zaman harcayacağım buna, başarılı olmak istiyordum. İki konser yapar dağılırız gibi olsun istemiyordum. Volkan’ın dediği önemli, biz burada müzik yapacağız ve kendi istediğimiz müziği yapacağız. Benim gruba girme motivasyonum cebimizdeki son parayı buna vermeye istekli olmamızdı. Gerçekten de böyle oldu, cebimizdeki son parayı stüdyoya veriyorduk. Kayıt alıyorduk mesela, dinleyip yanlışlarımızı bulup tekrardan stüdyoya gidiyorduk. Bir liste oluşturup aynı şarkıları tekrar tekrar çalıyorduk. Gına geliyordu, ama çok geliştirdi bu bizi. Başka bir grupta bunu bu kadar yapamazdık. Başka gruplarla da çalıştım, provalar aksıyordu bazen, bazen erteleniyordu. Konser vereceğiz, erken bitirelim bile deniyordu. Herkeste o isteği görünce bizi birbirimize o kenetledi. 


Defne: Şarkı yazma süreci nasıl oluyor? Süt artı yumurta artı un eşittir kek mi mesela?

Volkan: Formül şöyle, ilk başta ya benden ya Tayyar’dan bir şey çıkar. Altyapı önce çıkar. Gitarlar çıkar, Candaş’a gider. Candaş davulları yazar, Janberk’e gider. bassı bitirir, klavye varsa Seyid’e gider. Klavye biter, en son ben şarkıyı dinlerim ve buna şöyle bir söz gider diyip yazarım. İstisnanmız var bir tane, Cevap şarkısını Candaş yazdı. Müzkten önce sözün olduğu bir tek o var. Onun dışında hep önce müzik sonra söz. 

Tayyar Ahmet: Bir şey daha ekleyeceğim. Şarkıları biz enstrümantal olarak oluştururken önce bir senaryo kafamızda oluşuyor. Mesela çok jenerik, hareketli bir şarkı yapıyorsak Hollywood’da uçan kaçan insanların arkasında çalabilecek türden bir müzik hayal ediyoruz. 

Defne: Bu soruya tak diye cevap verebilmenize şaşırdım açıkçası. Biraz kompleks cevaplar gelirdi hep. 

Janberk: Aynı şekilde kayır süreci de öyle. Kim ilk girse demedik hiç. Kim ne yapacağını çok iyi biliyor. 

Candaş: Bundan sonra çıkacak 3 şarkı için Grand Müzik’le anlaştık. İlk şarkımız Hüsran’ın kaydında bir bütçemiz vardı, bbu bütçeyle kaç saatimiz varsa en iyi şekilde kullanmalıyız kafasında oluyorduk. Bu parasızlık aslında bize çok çalışıp odaklanmayı öğreti gibi oldu. Hüsran ve Gel Gidelim’den sonra Cevap ve Yargı’ya da aynısını yaptık. Hüsran’ın davul ve vokal kaydını aynı gün aldık, 8 saat stüdyodaydık gitarlar geldiğinde. Sabah pilot gitarlar gelmişti, bir baktık metronoma uygun değil. “İki saat falan onları toparladık. Kaç kaldı, 6 saat… Davulu kaç saatte bitiririz? Sonra vokaller girilecek” derken ben girdim davula. İlk kaydımdı, kurulumuyla 3 saatte bitti. Volkan girdi, çıktıktan sonra konuşamıyordu. Çok da korkuyordu kayıt alırken, çok az vakit kaldı ve yetişmeyecek diye. Çok disiplinliydik ama, yetişti her şey. 

Volkan: Gel Gidelim’in kaydında bir tek davulu stüdyoda aldık, kalan her şeyi evde aldık. Hatta benim evimin salonunda. Babaannemin çayları eşliğinde… Grand Müzik'le anlaştık, çok daha iyi oldu bizim için. O cefayı çekmeden de olmuyor. Bu sayede disiplinliyiz. 

Candaş: Cevap ve Yargı’nın kayıtları da çok zordu. Her kayda giren iki şarkının da kaydını aldığımız için ikisini de arka arkaya çalıyor. Biri yavaş, diğeri hareketli olunca da o dengeyi kurmak zor oluyor. Vokallerden sonra bir şey unuttuk. Ne unuttuk arkadaşlar?

Volkan: Aaa evet, back vokallerin bir kısmını unuttuk. Ve ben gidip evde aldım onları. 

Defne: Bayağı sistematik gidiyorsunuz, bu iyi bir şey aslında. Özellikle de disiplin ve istekle birleşince. İlginç de bunu yapabilmeniz. 

Candaş: Evet çok önemli hepsi. Bu arada müziklerin hepsi orta kararla hepimizin. Cevap’ı evet ben yazdım, ama yazanlar kısmıda hepimizin ismi var. Yargı’da sözleri Volkan yazdı, altyapı Tayyar’dan çıktı ama biz hepimizin adını yazdık. Bundan sonraki şarılarımızda da buna devam edeceğiz. Kimse hak talep etmiyor aslında.

Janberk: Bir fikir çıkıyor ortaya, herkes de üstüne koyuyor. Devir adına yapıyoruz sonuta biz bunu. Bir şahsa değil, bir topluluğa ait. 

Defne: Janberk şey demişti bir soruya cevaben, “oluşum”. Çok hoşuma gitti bu betimleme. 

Candaş: Evet, bir oluşumuz baktığında.


Defne: Ne tüketiyorsunuz müzikal açıdan? 

(Herkesten bir OOOOO geldi. Galiba doğru soruyu sordum.)

Volkan: Çok iyi. Düşünelim.

Defne: Bu arada bu soruyu ne zaman sorsam bira diye cevap geliyor ilk. 

(Gülüşmeler)

Tayyar Ahmet: Benim şu aralar karışık şahsen. Çok fazla Rammstein dinlemeye başladım. 

Candaş: Ha biz ondan Du Hast çaldık ohaa!

Tayyar Ahmet: Altyapıda çok Duman, Adamlar falan var. Blues çok severim, bir zamanlar bayağı takıntılıydım. Ama genel olarak hep dinlediğim bir grup var, o da Radiohead. Liseden beri değişmeyen tek alışkanlığım. Bunun haricinde daha enstrümantal grupları da dinliyorum. No Clear Mind var mesela, kesin duymuşsundur. 

Defne: Evet biliyorum. Ama ilk defa birinden duyuyorum. 

Tayyar Ahmet: Doğrudur, daha fazla dinlenmesi gereken bir grup kesinlikle. Mor ve Ötesi Türkiye’deki en iyi rock gruplarından biri, onları dinliyorum. Daha deneysel, progresif de dinliyorum. Ama topladığında diyebileceğim şey Türkçe alternatif ve progresif rock. 

Volkan: Ben de tabii ki blues, alternatif rock dinliyorum. Bir müzisyen her şeyi tüketmeli bence. Belli bir kısma kendini sabitlememeli, kendini kısır bir döngüye sokmamalı. Özellikle ne dinliyorum… klasik müzik galiba. Çok severim. British rock çok seviyorum, progresif seviyorum. Porcupine Tree çok dinliyorum. Pink Floyd’ları falan saymıyorum. Heavy de dinlemeye başladım biraz. Eskilere odaklandım şu aralar biraz. Çok alakasız geliyor olabilir ama.

Defne: Her şeye hakim olma kısmına katılıyorum, o yüzden alakasız gelmiyor. Bir müzisyenin olayı o. 

Volkan: Massive Attack de dinliyorum. Çok değişiyor ya, inanılmaz bir şey. 

Defne: Evet, klasik müzikten nerelere geldik. 

Volkan: Bir de sabah akşam Radiohead. Ha bir de Muse. 

Janberk: Benimki biraz çorba. Bir iki sene öncesine kadar Red Hot Chilli Peppers dinliyordum her gün.

Defne: Bass gitar çok ön planda, ondan dolayı mı?

Janberk: Evet, biraz da onun etkisi var. Sonrasında funk’a kaydım biraz. Şimdi biraz daha sert şeyler dinliyorum, senfonik metal dinliyorum. Epica’yı biliyor musun?

Defne: Aa evet, biliyorum. 

Janberk: Muse dinlemeyi de seviyorum. Şu aralar sadece Foo Fighters dinliyorum.

Defne: Muse’da da bazı parçalarda bass gitar ön planda. Hysteria gibi. 

Janberk: Evet, o hoşuma gidiyor. Daha çok bass ağırlıklı dinliyorum ama yine de çorba. 

Candaş: Benim de çok çorba. Volkan’ın da dediği gibi, senin de dediğin gibi bir  müzisyenin her şeyi dinlemesi lazım. Aydilge’den Opeth’e her şeyi dinliyorum. Bakıyorum neler çıkmış, güncel müziğin nereye evrildiğini görmeye çalışıyorum. Bu aralar Opeth’e sardım, en son geldiklerinde konsere de gitmiştim. Müthiş bir konserdi. Opeth benim lisede keşfettiği ve her gün dinlediğim bir gruptu. Benim okulumla evim arası 7-8 dakikaydı. Opeth’in “Demon of the Fall” diye bir şarkısı var. Evden çıkarken başlatırdım şarkıyı, tam okula geldiğimde biterdi. Sürekli dinlerdim. Bundan iki üç sene önce jazz ile tanıştım. Böyle bir müzik mi varmış deyip onu keşfetmeye başladım. Çok karmaşıktı. Miles Davis dinlerken Tarkan’a geçebiliyordum. Bazen bir şarkıya da çok takılıp o şarkıyı çok dinliyorum, özellikle aranjesini veya davulunu ok sevdiysem. İki gün sadece o şarkıyı dinleyip sonra çıkar o şarkıyı çalarım. Tuhaf biraz.

Seyid Cem: Benimki de çorba. Ben müzisyen olmadan önce çok müzik dinleyen biri değildim.

Volkan: Hoppaa! Biz kalkalım o zaman. (Gülüşmeler)

Seyid Cem: Kemanla dizi müziklerine girince öyle devam ettim. Sonra Anadolu Rock’la tanıştım, Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray… Birkaç sene sadece Anadolu Rock dinledim. Öyle farklı dönemlerde oluyor, bir şeyi dinliyorsam uzun süre devam ediyor. Zakkum, Adamlar, Mor ve Ötesi gibi rock gruplarını dinledim bir dönem. Sonra yurtdışına kaydım. Beatles, Eric Clapton dinlemeye başladı. Şu an her an değişiyor. Bir ay sadece klasik müzik dinliyorum, bir ay Metallica dinliyorum, bir ay Beatles’a, sonraki ay Mor ve Ötesi’ne dönüyorum. Karman çorman bir şeyler. Şu an için Metallica’ya döndüm diyebilirim. 

Volkan: Tek yol Radiohead. 


Defne: Şarkılarınızda nasıl bir sound amaçlıyorsunuz, dinleyiciye ne geçirmeye çalışıyorsunuz?

Volkan: Aslında şarkıdan şarkıya değişen bir şey. Cevap’ta beklenen bir cevap. Basite kaçmak değil ama, gerçekten ortada beklenen bir cevap vardı. Şarkılarımızda hikayeler örgüsü oluyor daha çok. Gel Gidelim ok inişli çıkışlı, buadan çok eleştiri almıştık. Ama orada bir şizofrenin aklını hayal ederek yazmıştım ben. O yüzden o kadar inişli çıkışlıydı. Hüsran’da bir agresiflik var. Genele bağlayacak olursak ya toplumsal olarak çektiğimiz acılar, uğradığımız problemler ya da kendi içimizde yaşadığımız varoluşsal sancılar. Sound olarak da genel olar gitarlar üstüne kurulu bir sound var. 

Janberk: Aslında sound bir riff ortaya çıkınca ne hissettiriyorsa o olay örgüsünü oluşturup üstüne koymak üzerine kurulu. Gel Gidelim’in riff’ini tek duysan blues’u andırıyor. Ama bir hikaye kurduk kafamızda ve bambaşka bir şey oldu. 

Candaş: Toplumsal şeyler de anlatsak, varoluşsal sancılardan da bahsetsek dinleyici çok farklı bir şey anlayabiliyor. Yargı yazılırken toplumsal, siyasi şeyler olsa da bireysel olarak toplumdan kendini soyutlayan insanlardan da bahsettik. Yazılma şekilleri farklı oluyor. Cevap benim için çok değerli, sözlerini yazmış olmamdan kaynaklı. Cevap’ın sözlerini sabah 6.30’ta yazmıştım. Şarkıda aşk acısı var, kendini sorgulama var. Çok kötü bir dönemimdeydim. Volkan’a gösterdiğimde çok beğendi, şarkı birden yaz şarkısına döndü sonrasında. Biraz daha üstüne düşününce daha hüzünlü oldu. Aldığım geri dönütlerde de o hissiyatı alabildiğimi düşünüyorum. Müzikal açıdan da verebildik bence. Hüsran’da da aynı şekilde. 

Volkan: Ve dinleyiciye biz bunu anlatık, sz de bunu anlayın demenin de yanlış olduğunu düşünüyorum ben. Aslında bir şey uyandırmak istemiyorum karşı tarafta, onun ne anlamak istediği önemli. Ben o an kendi derdimi anlatıyordum. Ama onu dinleyen kişi bambaşka bir derdiyle bağdaştırabilir bunu. Bir şeye hapsetmek bana biraz ukalaca geliyor. 

Candaş: Cevap’ta benim anlatmaya çalıştığım şey bir ayrılıkta alamadığım cevaptı. Ama başka insanların kafasında oluşturduğu şey başkaydı. Bu beni mutlu etti aslında. 

Defne: Sanatın güzel yanı da bu aslınd, sübjektif olması. Aşk bir mesele, politika bir mesele. Böyle yansıtmak istediğniz bir mesele var mı? Yargı’nın bu politik yanı… bu kadar. (Gülüşmeler)

Janberk: Yargı politik gözüken bir şarkı. Ama aslında Yargı kelimesinin tüm anlamlarını içeren bir şarkı. Herhangi bir konuda yargılanan bir insan için bir şarkı. 

Volkan: Yargı’yla alakalı… sahnelerde de fırsat buldukça söylemeye çalışıyorum. Biz bir ihtar yedik. 

Seyid: Benim bundan haberim yok. Noluyor oğlum?

Defne: Ya arkadaşlar siz grup olduğnuza emin misiniz?

(kahkahalar)

Janberk: Seyid yoktu ki o zaman. 

Volkan: Evet de konserde söyledim ben bunu. Halkı galeyana getirmekten ihtar yedik. Duman’ın Eyvallah şarkısını çalıyorduk, ben sahnede bir konuşma yaptım. Biz de o konuşmayı sosyal medyaya yükledik. 

Defne: Çok mu açık açık?

Volkan: Aslında değildi. Eyvallah’ın yazılma sebebi olan birtakım olaylar (burayı sansürledim de hepimiz anladık bence. Medyanın sansürlenmeyeceği zamanları iple çekiyorum) üzerineydi. “Birçok şeye eyvallah dedik, artık söylemeyelim. “dedim. Sence burada bir problem var mı?

Defne: Ben göremedim şahsen. 

Volkan: Gerekli mecraların dikkatini çekmiş. Yargı’nın fitillenmesi de bu şekilde oldu. Fakat sonrasında şunu fark ettik ki yakın gündemde hep bir şeyler problemli, hep bir şeyler çalkantılı. Yanlış anlaşılmaya da çok müsait. Gerektiği gibi anlaşılan şeyleri de yontmaya gerek yok. 2000’lerin grupları bunu çok dillendirdi. Sirenler çıktı, Darmaduman albümü çıktı. Ama yeni nesil gruplarda ben bunun dillendiğini çok düşünmüyorum. Bu konuda bir aksiyona geçmek istedim. Biri yapmadığı sürece kimse yapmayacak çünkü. Biz de etimiz budumuz ne demek istemedik. Bu bize de dokunuyor çünkü. Çok güzel bir ülkede yaşıyoruz fakat çok kötü bir şekilde sürdürüyoruz hayatlarımızı. Biz bunu dile getirmek istedik. Şarkı sözlerinde de tema bu. Bir şeyler zorlanıyor, biz zorlanıyoruz. Neden zorlanıyoruz? Soru bu aslında. Yargı’da da soru buydu. 

Candaş: Sözlerde de çok net var bu. Sorgulatmaya çalışıyor. 

Volkan: Çünkü biz de anlamlandırmaya çalışıyoruz. Bu şarkı da anlamlı değildi, anlamlandırılması gereken bir şarkı oldu. 

Candaş: İnsanların sorgulaması lazım. Yargı’yı da bu yüzden yaptık.

Volkan: Bizim normalde altyapılarımız gitar ve sözleri yazmak biraz sürer. Ben Yargı’nın sözlerini 15 dakikada yazdım. O kadar belliydi ki her şey, anlatılmak istenen. Gözümüzün önündeki bazı şeyleri görmek istemiyoruz. Başa gelen çekilir çok yanlış bir kafa yapısı. 

Defne: Hem öyle, hem de sorgulamamak çok daha kolay. Var olan bir düzene boyun deyip tamam ya demek kolay. Bunu bir avantaj olarak görüp bundan yararlanmak daha da basit. Sorgulamak aksiyona geçmeye çalışmak demek, rahatsızlığının farkına varmak demek. Ve bu kabullenmekten kesinlikle daha zor. 

Volkan: Çok haklısın. İhtar yediğimiz o konserde maksimum 200 kişi olsa…

Defne: 500 de olabilirdi, 1000 de olabilirdi. Bu dediğinde ne yanlış var?

Volkan: Kesinlikle abi. 

Defne: Rahatsız olunuyorsa bunda bir sorun görürüm ben. 

Volkan: Eyvallah dememiz istendiği için, biz de bunu dillendirdik diye böyle oldu. 


Defne: Grup için bir sonraki adım ne?

Volkan: İki şarkının kaydına girmeyi düşünüyoruz. Sonrasında şarkılar devam edecek. Bir de albüm yapmak istiyoruz. 12 şarkılık. Yakın zamanda da konserler düşünüyoruz.

Defne: Grup için bir dönüm noktası var mı? 

Volkan: Çok var. Tayyar Ahmet benim için bir dönüm noktası. Devir’in dönüm noktası bu bence.

Janberk: Tayyar Ahmet’ten önce Tinder gibi gitarist değiştiriyorduk. Grup oturmuyordu bir türlü. Benim için de şirketle anlaşmamız, resmilşmesi. Daha ciddileştik sanki. 


Defne: Bir festival düzenleyecek olsanız, sınırsız imkanınız ve kaynağınız olsa. Her şeyi yapabilecek olsanız, nasıl bir festival düzenlerdiniz? Nerede yapardınız, kimleri çağırırdınız, yemekler nasıl olurdu?

Candaş: Afyonkarahisar’da Queen konseri verirdim. 

(Kahkahalar)

Defne: Festival olacak ama. Afyon’da Queen’i çağırdın, başka kim geliyor?

Candaş: Dalgasındayım işin. Wembley’de yapardım. 4 gün olurdu ve her gün başka tür olurdu. Bir gün jazz’cılar çıkardı; Miles Davis, Quartet’lar falan. İkinci gün metalcileri çıkarırdım; Opeth, Anthrax, Metallica. Üçüncü gün rock’cıları çıkarırdım; Led Zeppelin, Beatles falan. Dördüncü günde pop’cuları alırdım, Kanye West, Taylor Swift gibi. Her tarz insan orada olsun isterdim. Kombine biletleri de ucuz yapardım. Tek günü daha pahalı yapardım ki insanlar kombine alıp her tarzı dinlesinler. Her güne de farklı yiyecek koyardım.

Defne: İmkanlar sınırsız diyince iyice uçtun sen de. 

Candaş: Valla öyle oldu. Birayı da bol tutardım. Yemek olarak da kültürü ön plana çıkarırdım. İnsanlar farklı yemek kültürlerini de müzik tarzlarını da bir arada yaşasınlar. 

Janberk: Benim o kadar büyük olmazdı. Biraz kendime oynardım. 

Defne: Afyon’a Red Hot Chilli Peppers mı geliyor mu sefer?

Janberk: Afyon’a gitmesinler, İstanbul’a ayağıma gelsinler. 

Herkes: OOOOOOO.

Janberk: İşi cennetleştireceksek eğer o gün Muse da çıksın, Foo Fighters da çıksın. Önümde de bir çökertme kebabı olsun isterdim. Biramız da olsun. Gerisini bilmiyorum. Etkinlik operatörüyüm di mi şu an ben? 

Defne: Sana geliyorlar ve aynen şunu diyorlar: Janberk biz bir festival yapacağız. Sen ne dersen, ne istiyorsan onu yapacağız, başımızın üstünde yerin var çünkü. Ne yapalım? 

Janberk: Peppers’ı getiririm, Muse gelsin, Foo fighters olsun. Ön grubu da biz oluruz. 

Herkes, aynı anda: ÖN GRUBU NİYE DEVİR OLDU OĞLUM!

Defne: Arkadaşım sınırsız kaynak diyorum. Vizyonun da ne darmış senin ya. Onlar açacak sizin için.

Janberk: Onlar efsaneler ama.

Defne: İşte bu senaryoda siz daha efsanesiniz ama. 

Janberk: Bilemiyorum. 

Defne: Sonraki provaya Janberk dışında herkes gelecek galiba.

Volkan: Değiştirelim gününü hemen.

Seyid Cem: Benimki de Live Aid 2 gibi bir şey olurdu. O tarzda grupları toplardım. Aslında Candaş’ın fikrine de biraz yakınım, ayrı ayrı müzik tarzlarını toplamak gibi.

Defne: Para nereye gidecek Live Aid 2 gibi olacaksa?

Seyid Cem: Para nereye gidiyor… Devir’e. 

Defne: Albüme gidecek galiba.

Seyid Cem: Bizimkiler düşünsün artık. Çok fazla sosyal yardım kuruluşu var destek görmesi gereken. Muhtemelen onlara giderdi, zaten çok olurdu o para. Yeme içme dışında da benim bu oyun sevdamdan dolayı oyun köşeleri olsun isterdim. Millet dinlerken takılsın. İçki sınırı olmazdı. Ikea’da otomatlar olur ya, öyle hep bira veren otomatlar koyardım. İnanılmaz bir şey olurdu da kesin kan çıkardı.

Defne: Ortaya çeşme yap, herkes bardağını tutsun. Kavga da çıkmaz, herkes pembeli mutlu evlere dağılır. 

Seyid Cem: Esenler’de var bu arada. Mercimek çorbası akıyor. 

(Yazar editi: Arkadaşlar bu gerçekmiş. İnanamadım. Belki de röportajın en unhinged kısmı burasıydı.)

Defne: Yarınki aktivitemi buldum.

Seyid Cem: İnsanlar bardak bardak dolduruyordu. 

Candaş: Mercimek shot. 

Seyid Cem: Defne dediğin çok mantıklı bu arada. Çeşmeyi düşünürdüm. 

Volkan: Ben İnönü’de yapardım. İnönü bir dolsun isterdim. Türkiye’de olsun isterdim. Coldplay’i getirirdim.

Defne: Müziği bırakmadan. 

Volkan: Yok bu senaryoda hiç müziği bırakmıyorlar.

Defne: Sen olayı anlamışsın. Sınırsız kaynak deyince adam çorba çeşmesi dedi. 

Volkan: Çorba çeşmesi de olsun. Pink Floyd’u getirirdim, headliner onlar olsun. Foo Fighters’ı getirirdim. Radiohead de gelsin. Devir olur. Sakin çalsın. Düşünüyorum… 

Defne: Kaç gün? 

Volkan: Harbi planlıyorum şu an. 3 gün olsa iyi mi?

Defne: Ben onayladım. 

Volkan: Headliner’lar da Pink Floyd, Radiohead ve…

Defne: Devir?

Volkan: Evet, Devir. (Güler)

Defne: Grubunuzu size pazarlıyormuş gibi hissediyorum. 

(Kahkahalar)

Volkan: Porcupine Tree de gelsin. Sonsuz bir imkan di mi?

Defne: Ama çok sonsuz. Mars’ın imkanlarını bile kullanıyorsun, öyle düşün.

Volkan: Paganini gelsin orkestrasıyla. 

Candaş: İskeletiyle mi gelsin?

Volkan: Nasıl gelirse gelsin. Gelsin çalsın. Bach gelsin, Chopin gelsin. Eagles gelsin, çok severim. Böyle yani.

Defne: Yemek noluyor? Ben aç mıyım bu arada anlamadım. 

Volkan: Çorba çeşmesi önemli. 

Candaş: Yunan mutfağı güzel diyorlar. (Gülüşmeler)

Volkan: Türkiye’de biraz daha böyle şeyler yapılsın, çağdaş tanınalım isterdim. Develere biniyorlar diye tanımasınlar bizi. Türkiye’de olsun, Türk yemekleri olsun. Olduğumuz gibi görünelim.


Defne: Benim sizi beyaz ışık altı sorgulamam bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz, dinleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Candaş: Biz bu gruba hiçbir kar amacı gütmeden başardık, hala da gütmüyoruz. Gütmeyiz de. Bizim dinleyicimiz de rahat olabilir. 

Volkan: Bir anda dağılmayacağız, rahat olabilirsiniz. 

Candaş: Birden ani bir değişim olmayacak. Bunu demeye çalıştım. Piyasadaki müziğe çok aykırı bir müzik yapıyoruz, bu da böyle kalacak. Düzen değişir, dinleyicilerimiz veya biz farklı bir şeyler dinlemeye başlarız. O zaman bakarız. Ama bu çizgiden şaşmayacağız, kendimizden ödün vermeyeceğiz. Dinlerken bunun rahatlığıyla dinlemelerini isterim. 

Volkan: Bizi dinlemeye devam etsinler. Lütfen konserlere gelsinler. 

Candaş: Şöyle yapalım o zaman, bu röportajı okuyanlara bir kod belirleyelim. 

Volkan: Devir Kokoreç.

Candaş: Tamam, bunu diyen ve bunu bizim yorumlarımıza yazan ilk iki kişi bedava  konser bileti kazanacak. (Bana) Sen yazarsın artık.

Defne: Ben mi? Ben yazmam, ben zaten bedavasından gireceğimi biliyorum. Röportaj yapma şansına erişemeyenler yazsın, haklarını çalmayayım. 

Hepsi: Tabii ki de. 












0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page