Bosphorus Open Air Metal Festival 2025 İzlenimleri
- Cem Özkılıç
- 28 Eyl
- 8 dakikada okunur

Merhaba herkese! Geçtiğimiz hafta sonu, Bosphorus Open Air Metal Fest'in 3.sü gerçekleşti. 4'ü yerli olmak üzere 16 farklı metal müzik grubu İstanbul Maslak'ta Maximum Uniq Açık Hava'da sahne aldı. Geçen senelerde daha ekstrem bir kadrosu vardı festivalin, bu sene Amorphis, Lacuna Coil, Korry Shadwell gibi "daha az sert" diyebileceğimiz sanatçılar da sahnedeydi. Ama tabi ki sayıca, ekstrem metal grupları çoğunluktaydı. Ve ben onlar için gittim.
Festival bu sene ilk kez 2 güne yayıldı. Bu sayede daha fazla sanatçıyı canlı izleme şansımız oldu. Bu sanatçılardan 3 tanesi Türkiye'de sıkı hayranları tarafından uzun süredir heyecanla bekleniyordu bu arada, daha önceden sahne almamışlardı çünkü: Obscura, Asphyx ve Old Man's Child. Grupların bir kısmı yerli olduğundan, bir kısmı da önceden gelmiş olduğu için seyirciler içinden kimisi grupların birkaçını önceden izlemişti ama Kaptan Kadavra hariç diğerlerini ben ilk kez izleyecektim. Güzel bir hafta sonu. Kimi konser yazıları teknik detaylara çok hakim olan biri tarafından yazılır ve grubun tüm külliyatına referanslar olur ya, bu öyle olmayacak. "Ne güzel etkinlik bu ya" diyerek gittim ve merak edenler için gözlemlerimi aktarıyorum.
Kapı açılış saatleri 13:30'a konmuştu ancak ilk gün ufak bir kayma yaşandı ve o saatte açılmadı. Kapı önünde biriken insanların içinde Bulgaristan'dan Serpentine Creation isimli underground black metal grubunun üyeleriyle karşılaştık, dinleyici olarak gelmişler meğer. Festival bizim için daha kapıdan içeriye girmeden başladı yani böylece 😊 dostlarla ülkemizde gerçekleşen konserlerden, hangi grupların gelip sahne aldığından, hangi mekanlarda konser yapıldığından ve gelecek konserlerden konuştuk. Etkilendiler. Önümüzdeki ay yapılacak olan underground black metal konserleri için yine izleyici olarak gelmeyi değerlendirebilirler belki.
Ardından kapılar saat 14:00 civarında açıldı. İlk grup Kaptan Kadavra, övmeye başlarsam yazının konusu değişeceği için kendimi tutuyorum. Ama yerli sahnede en sevdiğim grup diyebilirim. Beklemeye başladık, 10-15 dakika sonra Kaptan Kadavra sahneye çıktı, saat erken olduğu için festival kitlesinin 10'da 1'i kadarı bile toplanmamıştı. Ama onlar seyircisini sevdiğinden, biz de onları çok sevdiğimizden güzel vakit geçirdik. Daha fazla çalabilmelerini isterdim. Grubun birleştirici gücü Anıl Özbek'in yeni gitarıyla verdiği ilk Kaptan Kadavra konseriydi bu. Açılışı Kadavra ile yapmanın şöyle bir etkisi de oldu, grubun kendisi de tavizsiz mosh'çular barındırıyor ve her konserlerinde mutlaka mosh pit yapılıyor. Haliyle, Asphyx'e doğru ilerleyen bir güne güzel sertlikle başlamış olduk.
Kaptan Kadavra'nın 6 Eylül 2024 konserinden bu yana yeni bir tasarımla t-shirt sattığı ilk konserdi ve bu yüzden benim o t-shirtlerden almam şarttı. Aldım, denedim, insanlara gösterdim, arkadaşlarıma sordum alacak mısınız diye falan derken Alkera'nın sahnesini kaçırmış oldum. Çok şey göremedim onlarla ilgili. Yükselişte olan bir grup olduğunu duydum önceden ama benim için başka zamana kısmet diyelim. O esnada Oset Kankoç ile karşılaştık, arkadaşlarla hep beraber fotoğraf aldık, çok kral adam ya. Gürkan Gürler, Anıl Atak ile yine merch standı civarlarında karşılaştım ve tabi ki onlarla da sohbet ettim. Bir süre sonra Doomas sahne aldı.
Doomas'ın ilk gelişi değil. Ama benim gibi ilk kez izleyen başka ekstrem metal seven arkadaşlarım da beğendiler. Grubun vokalinin boynuna taktığı kocaman tılsım ve sahneye ilk çıktıklarında taktıkları maskelerde bir gizem olduğu zaten belliydi de... Meğer bu adamlar Cthulhu teması işliyorlarmış. Açıkçası sahneleri iyiydi. Keyifle izlenebilecek bir grupmuş. Hikayelerini anlattıkları diyarlardan buraya zuhur etmişler gibi bir duruşlardı vardı. Kitle yavaş yavaş daha fazla toplanmıştı sıra Doomas'a geldiğinde.
Ardından sahne Black Tooth için hazırlandı. Black Tooth'un ismi yerli sahnede epey zikredilir, izlemeseniz de tanırsınız yani. Tarzları tam bana hitap etmiyor ama enerjilerinin yüksek olduğunu gözümle görmüş oldum. Öyle ki vokal Tuna Vural sahnede durduğu süreden belki daha fazla seyircilerin arasında gezdi, konser esnasında insanlarla el sıkıştı, mikrofon uzattı, seyirciyi mosh ve wall of death için yönlendirdi. Bir ara omuzlardan düştüğü için kolunu incitti ve 3 tane farklı ortopedist metalci tarafından muayene edildi, ardından Alkera ve Kaptan Kadavra'yı anons edip onlarla yan yana poz falan verdiler. Black Tooth bu hafta sonu yapılan tek wall of death'in de mimarı olmuş oldu.
Sıra Susperia'ya gelmişti. Terminator filminin müziği ile iddialı bir giriş yaptılar. Susperia kendi içinde tarz değişikliğine gitmiş bir grup. Eski albümleri daha sert ve hızlı iken yeni albümlerinde daha melodik tınılar ve temiz vokaller var. Bu sebeple etrafta mosh'a koşturan gençlerin yer yer hızlanıp yer yer yavaşlamasını izlemek keyifliydi heheheh...😁 Eski parçalarını çalarlarken, geçen seneki Bosphorus Fest'e gelen Legion of the Damned'i andık birkaç kişi. Tabi Legion daha ekstrem bir grup o ayrı. Bu arada sanırım Susperia civarındaydı, Barkın Seydioğulları ve Anıl Özbek'i de bulup sohbet ettim, fırsat kaçırmamak benim için önemli.
Necrophobic'e yaklaştıkça kalabalık artıyordu ve artık enerji atmaya hazırlananların sayısı daha fazlaydı. Sahneye çıktıkları esnada ben yemek yiyordum. Birkaç parça sonra yetişebildim. Sahneye oldukça hakim, yaşayarak söyleyen ve kitle ile etkileşim halinde sürdüren bir grup. Kitleden enerji alıyor ve onlara enerji veriyorlar. Böyle grupların sahnesini izlemek çok keyifli oluyor. Kimi black metal gruplarının riff'leri herkese hitap etmez, sadece black metalcilerin dinleyebileceği türden gruplar vardır. Necrophobic böyle değil. Death metal ile yaptıkları harman, iki taraftan da daha fazla insana hitap edebilmelerini sağlıyor. Sahnede de bunun yansımasını aldıklarını düşünüyorum. Buharlı bir makine gibi tıkır tıkır işleyerek bir yol açtılar ve o yolun devamında bir panzer vardı...
Asphyx ile gecenin patlayıcı gücü ortaya çıktı. Kitlenin tam ortasını işgal eden bir mosh'a şahit olmadık ama yerel de olsa en hızlı dönülen, burada yaşandı. Kaptan Kadavra'nın üyeleri de Asphyx çalarken mosh'ta idi. Yılların özlemini yaşayanlar o gece bunu attılar üzerlerinden. "Rock müzik sert, bu yaptığımız daha sert, o zaman bu metal olsun" diye bir geyik muhabbeti döner ya, işte oradaki metal bu. Durdurulamaz, ağır bir tank üzerine geliyor ve artık her şey için çok geç, o yıkıcı güç üzerinden geçecek. Asphyx'in müziği böyle hissettiriyor. Satılan t-shirt modellerinden birinin arkasında “death in its most efficient way” yani “en verimli şekilde ölüm” yazıyor, acayip havalıydı ya. Ama param yoktu alamadım valla.
Amorphis'e ben kalamadım. O yüzden canlı göremedim maalesef. Ama Asphyx'in coşku anlamında gecenin zirvesi olduğunu dinledim izlemeye kalanlardan. Benim evim uzak bu arada festival alanına. Yoksa kalırdım yani her gün gelmiyor Amorphis de bu ülkeye sonuçta. Ama ertesi gün de geleceğiz, daha vakitli dönmem gerekiyordu. Şanssızlıktı benim için. Gün böyle sonlandı.
Ertesi gün, belediye otobüsünde Serpentine Creation grubunun üyeleriyle karşılaştım. Bosphorus ekibine, bana İETT otobüsünde Bulgaristan'dan gelen bir black metal grubunun üyeleriyle karşılaşıp selamlaşabilmek gibi 'niche' bir duyguyu tattırdığı için gerçekten teşekkür ederim. 😁
2.gün kapılar vaktinde açıldı ve konser tam saatinde başladı. What Is Tec idi bugünü açan. Underground müptelası olduğum için bu grubu birkaç konser duyurusundan biliyorum, Wacken Metal Battle'ın ülkemizde yapılan ayağında katılımcı olmuşlardı. Canlı görmek bugüne kısmetmiş. Beklediğimden farklı bir grup çıktı. Ana akıma daha kolay açılabilecekleri bir tarzda müzik yapıyorlar. Breakdown'lı, clean & brutal vocal karışık falan bir grup. What Is Tec sahnedeyken 7-8 yaşında falan olduğunu tahmin ettiğim minik bir kız omuzlara çıkıp oradan seyretti, o görüntü çok hoşuma gitti, çekirdekten yetişiyor. Sonradan öğrendim ki aynı minik kız, Kaptan Kadavra'yı da omuzlarda seyretmiş. 🤭
Ardından Sadist geldi ortama. Orijinal bir isim olduğu muhakkak. Ama müzikleri, isimlerinden de orijinaldi. Bir kere, sahneye fiyakalı bir görsel asarak çıktılar, o atmosferi 1-0 önde başlattı onlar için. Burada çalıyor olmaktan mutlulardı ve sık sık seyirciye seslendiler. Sadist'in tarzı progresif death metal, sahnede klavye kullanıyorlar ve grubun lead gitarı Tommy, aynı anda klavye de çalıyor, canlı görünce şaşırdık. Adam ağzına penayı sigara tüttürür gibi alıyor, klavyesini öttürüyor ve ardından penayı geri alıp gitara devam ediyor. Bazen tek eliyle gitar tek eliyle klavye çaldığı bile oldu. Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir gruptu. Sadece verimlilik olarak beğenmedim elbette, müzikleri de gayet iyiydi. Güleç adamlardı bu arada.
Sahneyi Korry Shadwell aldı ardından. Hard rock ve heavy metal alaşımı bir müzik yapıyorlar. Ben daha sert şeyler dinlemeye odaklı olduğum için o anda çok ilgimi çekmedi. Ama başarılı sanatçı kendi alanında. Oturarak izledik kenarda. Hard rock ve heavy metalin Avrupa'yı kasıp kavurduğu yıllardan rüzgarlar estirdiler diyebilirim.
Ve komşu... Suicidal Angels. Zaten aynı denizin evlatlarıyız, kapıyı tıklatsa geliyor oradan buraya. İsimlerini çok duydum ve haklı bir şöhretleri varmış. Bu grup her geldiğinde tekrar izlemeye gidilecek cinsten. Bu insanların müziğinde sadece adrenaline yer var, başka hiçbir duygu yok. Öfkeliler, sertler, hızlılar. Canlıda daha da. Seyirciye konuşurken bile böyleler, içlerindeki o ateş daima dışarıya yansıyor. Yanılmıyorsam Bloody Ground şarkılarının girişindeki solo gitardı, onu biraz uzun çaldılar. O esnada zeybek oynayanlar falan oldu. Hızlanınca işler değişti tabi. Slayer’ın eski halinin rüzgarları esti o gün Maslak’ta. Manowar’un şu meşhur konuşması vardı ya, “heavy metal öldü, heavy metal bitti diyorlarmış, has.. ordan!” diye, işte o duyguyu gümbür gümbür yaşadık. Nasıl yeneceksin ki? Grubun bas gitaristi Aggelos, Rotting Christ t-shirt'ü giyiyordu, selam olsun.
Devasa müziği ile Obscura, Suicidal Angels’ın sürekli ve incelikli darbelerle açtığı yolu devraldı ve yararak ilerledi. Bence bu iki grubu birbirinin ardına koymak festivalin en iyi sıralama tercihi olmuş. Obscura’nın üyeleri de ülkemizde oldukları için epey memnunlardı ve gülümseyişlerini gizlemediler hiç. Müziklerinde duygusal tınılar da yer yer öne çıkıyor, bu yüzden daha “catchy” diyebileceğimiz işleri var. Bir baba ile oğlunun yanında izledim konserin bir kısmını, baba bazı şarkıları ezbere biliyordu. Obscura sahnesinin sonunda arkamı döndüğümde Oytun Bektaş ile karşılaştım. Bilmeyenler için, kendisi Tir isimli dungeon synth projesinin sahibidir. Dungeon synth, black metal ile içli dışlı, elektronik altyapılı bir müzik türü. Ve ülkemizdeki ilk temsilcisi Tir. Benim için güzel bir sürpriz oldu. Hatıra fotoğrafı almak istedim ve fotoğrafı diğer bir dungeon synth sanatçımız olan Oğuzhan Durukan (Taurwen) çekti.
Havanın kararmasını takiben festivalin en karanlık, en vahşi grubunun sahnesi kurulmaya başladı. Belphegor, en tavizsiz, en yıkıcı black & death’i kuşanarak sahneye gelmeye hazırlanıyordu. Necrophobic de black & death yapıyor ancak onlarınki kasap bıçağıysa, Belphegor'un müziği odun kırma baltası. Birisi diğerinden daha iyi diye değil, işlevleri ve etkileri farklı demek istiyorum. Sahneye çıkmadan klasik müzik Sarabende'yi dinlettiler, sergileyecekleri yıkıcılığa bir epiklik de buradan yüklendi. Sonra tüm yıkıcılıkları ile sahne aldılar. Belphegor, şovuna “ritüel” adını veriyor ve hepimizi kutsadılar. Yer yer kendilerini de kutsadılar gibi hissettim. Vokalleri çok ciğerden, gitarları çok arıza idi. Festival boyunca kitle tarafından en çok sevilen t-shirt'lerden birisi de bu adamlarınkiydi bu arada. Belphegor sahnedeyken sesi beğenmeyen arkadaşlarım oldu. Konser sonrasında YouTube platformunda yer alan başka konser kayıtlarına baktım, yorumlarda aynı şeylerden yakınan birçok kişi gördüm, muhtemelen grubun sesçisiyle ilgili bir durum yaşanıyor. Ben külliyatına hakim olmadığım için rahatsız olmadan dinledim ama.
Belphegor’un karanlığa geri çekilişinin ardından sahneyi bu festivali çoğu fanı için unutulmaz yapan kült ekip Old Man’s Child aldı. Tertemiz, tabiri caizse ilik gibi bir ses verdiler. Zaten kalibresi tartışılmaz, yıllara dayanıyor. Benim çocukluğum geçmedi ama benim yaşım kadar süredir Old Man's Child dinleyenler vardı o gün orada. Hayranlık ile izledik. Hem performansın güzelliği, hem müziğin güzelliği, hem yıllara hürmet. Muhteşemdi. Galder’in ara ara attığı manyakça kahkahalar, burada bulunmaktan mutlu olduğunu defalarca vurgulaması, seyirciye sık sık dostane seslenişi, her şeyiyle muhteşemdi.
Old Man’s Child’dan kısa süre sonra çoğu ekstrem metalciyi mutlu eden, seneye yapılacak olan Bosphorus Fest için Satyricon müjdesi açıklandı. Gece daha da güzelleşti bizim için. Ve Lacuna Coil için bekleyiş başladı.
Lacuna Coil yüksek enerjisi ve sempatik tavırları ile sahneye çıktı. Cristina Scabbia’nın olduğu yerde enerji olmaz mı? Sahneden seyircisine kalp yapan bir ekip bunlar sürekli 🙃 Yani çeşit çeşit ekstrem grubun ardından Lacuna Coil nahifliği biraz değişik oldu bir kısmımız için. Ama orada onlar için bekleyen de ciddi bir kitle vardı ve festivalde seyircinin en çok ses çıkarttığı anlar belki de Lacuna Coil sahnedeyken gerçekleşti. Ben 3-4 parçadan sonra ayrılmak zorunda kaldım. Ama dünya gözüyle bu grubu gördüğüm ve Cristina’ya 20 metreden fazla yaklaşabildiğim için mutluyum. Cristina 22 Eylül Pazartesi günü şahsi Instagram hesabından bir video yayınlayarak Türkiye’de bulunmaktan çok keyif aldığını, bizi çok sevdiğini, her şeyden memnun kaldığını, mümkün olan en kısa sürede tekrar gelmek istediklerini söyledi. Bu da hayranları için güzel haber olsa gerek.
Genel olarak ben çok memnun kaldım bu hafta sonundan. Mekanın düzen ve işletmesinde görev alan herkes makul düzeyde nezaket sahibi ve anlayışlıydı. Her zaman her yerde olabilecek türden ufak tefek şeyler dışında bir aksaklık yaşanmadı, sesçisi iyi olan sanatçılar su gibi çaldılar, kana kana dinledik.
Festivallerin ve konserlerin en güzel yanı, sevdiğin sanatçıları canlı olarak görmek, şanslıysan da onlarla tanışabilmek ya. Bu işte her zaman sahnedekiler olmuyor. Bu konserde de seyirciler arasında dinlediğim müzikleri icra eden birçok isim gördüm. Kimisiyle tanışma fırsatım da oldu. “Camia” böyle anlarda hissedilir oluyor işte. Ve bu yüzden bütçemin büyük kısmını konserlere ayırıyorum.
Festivale katılım benim beklediğimden biraz düşüktü diyebilirim. Ben kapalı gişeye yaklaşmasını umuyordum. Bunun birçok sebebi olabilir, kimseyi yargılamıyorum. Ama bu müziği seviyorsanız, bilmediğiniz sanatçılara da şans verin. Canlı performans, stüdyo kaydından daha farklı bir deneyim sunuyor sonuçta. Metal müzik kolektivizm ile yükselen bir tür, bizi diğer müzik türlerinden ayıran en önemli şey bu dayanışma ruhu ve bilinç. Konserlerin hayatınıza ne kattığını, orada izlerken veya görüntü alırken değil, üzerinden zaman geçtikten sonra “ben bunu da izlemiştim, şuna da gitmiştim, o konserde böyle böyle anılarımız var, şu kişilerle o konserde tanışmıştım” diye biriktirdiğiniz anıları dökerken anlıyorsunuz esasında. Bu grupları tek tek başka yerde izlemiş olmak da belirleyen değil bu konuda. Bu hafta sonu orada yaşananların tekrarı olmayacak, başka zaman aynı gruplar gelse bile tekrar aynı sırayla çalmayacaklar, tekrar aynı insanlarla aynı denk gelişleri yaşamayacağız. Bu yüzden bu anlar unutulmaz, yeri doldurulmaz.
Emeği geçen, festivale gelip bu coşkuya ortak olan, sohbetini birasını paylaşan herkese teşekkürler. Bir sonraki Bosphorus’ta görüşmek üzere!


Yorumlar