top of page

Derin bir nefes, bolca gürültü: Od Band!

  • defne ergenoglu ✪
  • 1 gün önce
  • 14 dakikada okunur

ree

Herkese soğuk bir kış gününden hellü!


Nasılsınız? Umuyorum sıcak, sımsıcaksınızdır. Jon Snow “Winter is coming” derken şaka yapmıyormuş.


Ben çok iyiyim. Anlaşıldığı üzere Game of Thrones’a başladım ve efsanevi bir diziymiş gerçekten, abartıldığı kadar var. Aynı zamanda akademik bir makine olduğum (ve bu yüzden kaldırabileceğimden fazla ders alarak her sabah uyuyup hepsini kaçırdığım için) ilk dönemin sonuna yaklaşırken finallerle uğraşıyorum (sunumlara bakarak 14 haftada anlatılan şeyi üç günde kapmaya çalışıyorum). Bir yandan da müziği mümkün mertebe solumaya çalışıyorum. Soğuk, kasvetli kış günlerinin beni sokmaya çalıştığı o melankolik havayla şöyle bir bakışıyorum, “Dur!” diyorum, “Önce şu şarkı bitsin.”


Her şey bir yana, müziğin ruhu beslediğini daha önce kaç kere söylemiş olmama rağmen kış günlerinde daha bile çok faydasını görüyorum. Akdeniz anemisinden mütevellit mütemadiyen üşüyen bir insan olmak hiç kolay değil. Keşke açık hava konseri havaları geri gelse.


Gelelim sebeb-i yazımıza… her yazım benim çocuğum gibi. Hepsinde müthiş insanlar tanıdım, çok güzel sohbetler etme fırsatı buldum. Bu dergiye yazmanın güzelliği de bu zaten, çok güzel insanlar tanımak. Bu röportajsa benim için çok başka.


Beş senedir bu dergiye yazıyorum, farklı türlerde müzik yapan onlarca grupla röportaj yaptım. Ama ilk defa röportaj yaptığım grubun üyeleri kadındı. Bunu yazarken bile durup düşünüyorum, çünkü bu basit gibi görünen detay aslında çok şey anlatıyor. Müzik sektörünün hala büyük ölçüde erkek egemen olması artık ezber bir cümle. Böyle bir alanda bir kadın olarak böylesine başarılı bir kadın rock - punk grubuyla röportaj yapmış olmak bende tarif etmesi zor ama bir yandan da çok tanıdık bir duygu bıraktı: yalnız olmadığımı hissetmek.


Sohbet ederken nasıl eğlendim, yazıya geçirmekten nasıl keyif aldım anlatamam. İyi ki tanıdım böylesine harika insanları diyorum. Sude’ye, Eylül’e, Güneş’e, Umay’a ve Öykü’ye çok ama çok teşekkür ederim. Umarım siz de benim kadar eğlenmişsinizdir çünkü benim için unutulmaz bir deneyim oldu sayenizde. Samimiyetinizle, duruşunuzla derin bir nefes oldunuz. Özge’ye de ayrıca teşekkür ederim, hem yardımları hem de sohbeti için.


Grubun ilk single’ı “Aşk İçinde”den sonra bizim röportajı yaptığımız sırada kayıt sürecinde oldukları ikinci single’ları “Kanada” da çıktı. Linkleri aşağıya bırakıyorum. Keyifli okumalar ve dinlemeler!


Aşk İçinde:


Kanada:


Defne: Hoş geldiniz!

Herkes: Hoş bulduk!

Defne: Sizi tanıyalım mı biraz? Kendinizi tanıtır mısınız sol baştan, sağ baştan…

Sude Kaleli: Adım Sude, soyadım Kaleli. İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Fizyoterapi ve Rehabilitasyon okuyorum. 3.sınıfım, 22 yaşındayım. 9 Ağustos 2003 doğumluyum. (Gülüşmeler) Samsunluyum, ama Denizlili de sayılırım. Bu ne alaka mesela şimdi…

Defne: Röportaja nereden katılıyorsun açısından önemli.

Sude: Evet ya, işte Samsunluyum ama Denizli’de yaşadığım için oralı gibi de bir şeyim. Sonracığıma… grubun ritim gitaristiyim. Bu kadar galiba. (Eylül’e) Sana devrediyorum.

Eylül Bozdağ: Ben Eylül Bozdağ. Aslında Ayşegül Eylül Bozdağ ama Ayşegül’ü ben çok kullanmıyorum. Güneş kullanıyor. 21 yaşındayım, İlköğretim Matematik Öğretmenliği okuyorum, 3.sınıfım şu anda. Müziğe çok ilgim var, çok seviyorum… ne diyeceğimi bilemedim. Diyarbakırlıyım. “Mavi saçlı Diyarbakırlı da ne alaka”, evet öyle cidden. Annem Amasyalı, babam Diyarbakırlı, biraz detay. Grupta davul çalıyorum ama başka müzik aletleri de çalabiliyorum. 

Umay: Eylül çok iyi gitar çalıyor. 

Eylül: Aslında gitaristim, grupta davul çalmaya başladım. 

Defne: Nasıl başladın? 

Öykü: Başka kimse çalamıyordu, biz de onu öğrenme durumunda bıraktık. (Gülüşmeler)

Sude: Gerçekten şaka değil böyle oldu.

Defne: İyi gidiyor mu peki, keyif alıyor musun? Gitardan daha mı çok seviyorsun?

Eylül: Daha çok sevmek değil de… müziği çok sevdiğim için ayrı bir sevgi besliyorum. 

Defne: Hepsi senin çocukların. 

Eylül: (Güler) Tam olarak. 

Öykü Ölçer: Öykü Ölçer benim adım. 21 yaşındayım. Ben de Fizyoterapi ve Rehabilitasyon öğrencisiyim, 4.sınıfım. Aydın doğumluyum, Kuşadası’nda yaşıyorum. Ben de bar müzisyeniydim, ritim gitar ve vokal olarak çalışıyordum. Sonra gruba gelince solo gitar öğrenmek zorunda kaldım.

Defne: Seni de mi zorunda bıraktılar?

Öykü: Aynen öyle, beni de zorunda bıraktılar.

Sude: Benim de böyle oldu, ben söylemedim ama. Ben ukulele çalıyordum normalde, gitar bilmiyordum. Asıl detayları söylememişim ben ya. Arkadaş grubuyduk biz, müzik grubu kurmak isteyince “Kanka yaparsın ya” dediler. Çok da büyük bir şey yokmuş valla. (Güler)

Güneş: Yaptık oldu. 

Defne: Çok abartıyorlar. (Gülüşmeler)

Zeynep Umay Akboğa: Zeynep Umay Akboğa ben de. İletişim Tasarımı okuyorum Yıldız’da. Bir süredir okuyorum. 4.yılım bu okulda, 5.yılım üniversitede ama 3.sınıfım. Bas bayağıdır çalıyorum, 12 yaşında almıştım. Lisede saldım biraz, bir grubum vardı aslında. Arada bir grubum oldu, şimdi burdayım. 

Sude: Yaşasın!

Defne: Zorlamamışlar seni. 

Umay: Evet beni zorlamadılar hiçbir şeye. 

Elif Güneş Polat: Ben Elif Güneş Polat. Bakırköy doğumluyum, 22 yaşındayım. Aslen Orduluyum.

Umay: Ay ben de Aydınlıyım! Onu diyebilir miyim? Burada doğdum ama Aydınlıyım. 

Defne: Tabii ki.

Güneş: Umay Aydınlı. (Güler) Ben de müziğe çok küçük yaşta farklı enstrümanlar çalarak başladım. Davul çaldım, piyano çaldım. Ama her zaman şarkı söyledim. Öğretim hayatım boyunca bütün özel günlerde zorla şarkı söyletildim. O yüzden bütün türkülere aşinayım. Ama içimdeki rockçı ortaya çıktı ve kendi habitatımda rock yapmaya başladım. Ben de Spor Yöneticiliği okudum bu arada, okulum bitti. Hiç anmak istemesem de ben 16 yaşındayken bir O Ses Türkiye geçmişim var. (Kahkahalar) 

Öykü: Hadise’yle düeti var.

Güneş: Evet. Ben Şebnem Ferah söylemek istiyordum ama yaşım küçük olduğu için bana farklı bir şarkı tavsiye ettiler ve Hadise’yle bir düetim oldu.

Defne: Hangi şarkı?

Öykü: “Güneşi gülüşüne nasıl sığdırdıııınn…” (Kahkahalar) 

Güneş: Ben bundan hiçbir yerde bahsetmek istemem, her yerden de kaldırttım. Ama burada bir bahsetmek istedim. Geçmişimle barışmak istedim. (Güler) 12 yaşında eskrime başladım, milli takıma girdim, sonra bir sakatlık yaşadım ve şimdi antrenörlük yapıyorum. Müzik o sakatlık sürecimde daha çok girdi hayatıma. O sürede fark ettim bana ne kadar iyi geldiğini. Kendi habitatımda müzik yapmaya başlayınca kendi arkadaşlarımı buldum ve şimdi bu grubun vokaliyim. 

Öykü: Bravo Güneş! (Alkış sesi)

Defne: Grubun kurulma hikayesini merak ediyorum ama önce şu otobüs sesleri bir gitsin.

Sude: Bu otobüsler niye osuruyor ya. Bunu da ekleyebilir miyiz? (Kahkahalar)

Defne: Evet, grubun kurulma hikayesini alalım.

Güneş: Üniversitenin müzik kulübünde tanıştık hepimiz. Umay dışında. Onu da varmış gibi hissettim şu an. Hepimiz farklı bölümler okuyorduk ama hepimizin küçüklük hayali iyi müzisyenler olmak aslında. Hepimizin idol aldığı müzisyenler var ve hepimiz gece yatmadan önce bunuhayal ederek uyuyorduk. Sonrasında hepimiz üniversiteye geçtiğimizde önce kendimizi müzik kulübünde bulduk, sonra da birbirimizi bulduk. İlk başta kimse şu an çaldığı enstrümanı çalmıyordu, ama çok iyi anlaşıyorduk ve neden birlikte müzik yapmıyoruz dedik. Stüdyoya girdik ve hiçbirimizin hiçbir şey çalamadığını fark ettik. (Gülüşmeler) Stüdyodan önce Instagram’a ve Twitter’a paylaşımlar yapmıştı. Bu paylaşımlar ilgi çekti ve bir beklenti oluştu. Biz de bu beklentiyi karşılamak için çalışmaya başladık. 

Öykü: Çok gaza gelmiştik.

Sude: Bir de grup kurmaya karar verince fotoğraf falan çekildik. Çalabiliyor muyuz, ne çalabiliyoruz… hiç bakmadık. “Biz grup kurduk!” diyip fotoğraf çekildik. (Kahkahalar) Kız grubu olmak burada devreye giriyor. Hadi makyaj yapalım, fotoğraf çekilelim falan dedik resmen. 

Öykü: İnsanlar 5.single’dan sonra falan fotoğraf çekimi yapıyor. Biz daha provadan önce fotoğraf çekildik. 

Sude: Provaya gidip de patlayınca “Eyvah, biz yapamayacağız herhalde” dedik. 

Öykü: Bir de biz provadan önce sahne ayarladık. 

Defne: Nasıl yani? Daha ilk provadan mı önce? Bu şey gibi bir şey, önce çocuğu doğuruyorsun, sonra 9 ay hamile oluyorsun… (Kahkahalar)

Güneş: Tam olarak öyle. Şöyle oldu, ben o zaman müzik kulübü başkanıydım. Okul grupları için sahneler düzenliyordum İstanbul’un farklı yerlerinde. Boş bir yer vardı bir sahnede, tanıdığım tüm gruplara da sordum ama müsait değillerdi. Kızlara sordum, ikna ettim. Hem o insanların beklentisi hem de önümüzdeki sahne telaşıyla biz deli gibi çalışmaya başladık.

Defne: Kendinizi zorunda bıraktınız o zaman aslında.

Sude: Tam olarak öyle. Özellikle biz üçümüz (kendini, Eylül’ü ve Öykü’yü gösterir)

Defne: “Bu tuş napıyor, bu tuş napıyor!” (Kahkahalar)

Güneş: Bizim için çok yorucu ve çok korkutucu görünen bir süreçti.

Öykü: Güneş provadan çıkınca depresyona girdi. Ben ağladım. 

Güneş: Ama şu oldu, biz ilk sahnemizde çalamadık. Ama beraber olmaktan, bunu beraber yapmaktan o kadar mutluyduk ki. Çalamamış olmak bizi demotive etmedi. İnsanlar da çok keyif aldılar biz de keyif aldığımız için. Başka bir organizasyondan bize teklif geldi, DorockXL’da çalacaktık. Biz şoktayız.

Öykü: (Gülerek) Daha ikinci sahnemiz olacaktı. 

Güneş: 2.sahnemizde 100’den fazla bilet sattık. Hala da çok kötüydük, hala çalamıyorduk.

Defne: Nasıl satıyordunuz diye sorsam…

Öykü: Sosyal medyadan patladık. 

Güneş: Direkt sosyal medya değil de, bizim kendi aramızdaki enerjimiz karşı tarafa geçiyordu. 

Eylül: Oradan patlamamızın sebebi de kendi enerjimizdi temelde.

Sude: Herkes yorumlarda “Bu kızların elinden tutalım, gelişecekler ve biz de bu süreci izlemekten çok keyif alacağız” diyordu. 

Güneş: Bu yorumların yüzde 10’uydu tabii. Kalan da bizi linçleyen insanlardı. Yüzde yüz haksızlardı diyemeyiz çünkü çalamıyorduk ama biz bunu kabul ediyorduk. Bize çok olumsuz yorum geliyordu ama biz onalrı da okuyarak daha da gaza geldik.

Öykü: Biz o yorumları okuyup “Ya olmuyor kızlar, hadi görüşürüz” de diyebilirdik. O kadar kötü yorumlar geliyordu zaten.

Güneş: İşin komik tarafı da bu yorumları yazan insanların profillerine girip bakıyoruz. O da çalamıyor. 

Sude: Az kişi izliyor onu, o da sinirleniyor. İnsanlar hayatlarını müziğe adıyorlar ama başarılı olamıyorlar. Keşke olsalar, ne kadar değerli müzisyenler var ve harcanıyorlar. İnsanlar bize kızıyorlar bu sefer “Ben izlenmiyorum, bunlar niye izleniyor” diye düşünüyorlar. Kız olmamıza bağlıyorlar nedenini, cinsiyetçi ve hatta iğrenç yorumlarla çok karşılaşıyorduk.

Eylül: Çevremizdeki insanlar bunu yüzümüze bile söylediler. “Siz kız olduğunuz için patladınız, biz kız olsak biz de patlardık ” diye. 

Defne: Nasıl bir cesaret bu? 

Eylül: Zaten yeterince zor kız olmak. 

Öykü: Şu şarkıyı çalacağız diyorduk, “Nasıl yapacaksınız ki” diyorlardı. Bayağı suratımıza gülüyorlardı. Biz de “Çalışacağız, yapacağız herhalde bir şekilde” diyorduk. 

Umay: Kimse anasının karnından müzisyen olarak doğmadığına göre…

Güneş: Biz zaten hiçbir zaman “Biz çok iyi müzisyenleriz” demedik. Biz her zaman “Deniyoruz, gelişiyoruz” dedik. Hala daha çalışmaya devam ediyoruz. Hiçbirimiz müzik konusunda ailemizden destek almıyoruz. İstanbul şartlarında kendi kendimize hem okumaya hem de müzik yapmaya çalışıyoruz. Bize gelen kötü yorumları da lehimize çekip daha çok çalıştık. Şimdi de kendimizi iyi hissettiğimiz bir noktadayız. Hala hata yapıyoruz, hala hatasız konserimiz olmuyor. Ama her konser sonunda birbirimize sarılabiliyoruz.

Öykü: Birbirimize inanıyoruz. Çalışırken birbirimizi destekliyoruz. Sahneye ilk çıktığımda insanlara bakamıyordum. Onlar beni desteklediler.

Sude: (Gülerek) Arkasını dönüyordu. 

Öykü: İstemeden arkamı dönüyordum çünkü yanlış çalıyordum. Ama onlar beni destekledikleri için şimdi seyirciye dönebiliyorum, yaklaşabiliyorum. Benim için bu mucizevi bir şey. (Güler)

Güneş: Biz o konserlere insanlardan utandığımız için, çalamadığımız için çıkmasaydık bu noktada olamazdık. Sahnede öğrendik hepimiz. Umay’la da şöyle tanıştık bu arada. İlk başta grubumuzda olan eski basçımızla bazı özel sebeplerden dolayı yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Aramızdaki arkadaş bağı çok güçlüydü, bu yüzden de aramıza yeni birini almaya çekindik. 

Öykü: Grupta hepimiz arkadaş olunca oraya oturacak bir parça bulmak da çok zor. Eskiden beri arkadaşız zaten, çok önemliydi o parçayı bulmak. Hatta Sude’nin basçı olmasını bile düşündük. 

Güneş: Ben ritim de çalacaktım, biz tam bunu düşünürken ve Sude’ye bas alacakken…

Umay: Ben gruptan atıldım! (Gülüşmeler)

Güneş: Üniversiteden bir arkadaşım var, Parham.

Defne: Evet, tanıyorum Parham’ı. 

Umay: O bize prodüksiyon da yapmıştı. 

Güneş: Parham “Aslında benim Umay diye bir arkadaşım var” dedi ve o sırada Sude de Umay’ı takip ediyordu Instagram’dan ve “Of, nasıl tatlı bir kız” diyip duruyordu.

Sude: Umay’ın Instagram’ı o kadar güzel ki. Rengarenk, mükemmel giyiniyor. Saçlar iki yandan toplu. Ben kıza baktıkça “Bu kız benim ikizim” diyorum. Bir de pembe bas çalıyordu, öldüm gerçekten. Ben zaten bayılıyordum Umay’a, gruba girmeseydi zorla arkadaş olurdum. 

Umay: Ben de sana yazacaktım. (Gülüşmeler)

Güneş: Parham böyle diyince Sude Umay’a yazdı, biz Umay’la buluştuk. Umay’ı tanıyınca da çok sevdik. Umay da bizden biriymiş, korkulacak bir şey yokmuş. (Gülüşmeler)

Defne: (Umay’a) Özel değilse, sana noldu?

Umay: Kişisel biraz. 

Sude: Dur! Osuran otobüs geçsin. (Kahkahalar)

Umay: Ben de 3 sene kadar farklı bir gruptaydım ama anlaşamadık.

Öykü: Umay ilk geldiğinde ona karşı da temkinliydik en başta. “Deneme süreci geçirelim, bakalım birbirimizi sevebiliyor muyuz” gibi düşünüyorduk. Sonra konuşmamıza gerek kalmadan, doğal bir şekile bağlandık birbirimize.

Defne: Kimyanız çok oturmuş.

Öykü: Bizi tanıyan tüm arkadaşlarımız “Umay oraya cuk oldu” dedi. 

Defne: Herhangi birinizin sonradan geldiğini düşünmezdim. Hepiniz 10-15 senelik arkadaş gibisiniz. 

Sude: Biz de aslında birkaç aylık arkadaştık grubu kurduğumuzda. Hepimiz farklı farklı arkadaştık, sonradan yakınlaştık. 


Defne: Grubun adının hikayesi?

Güneş: En ufak bir fikrim yok kimin koyduğu hakkında. Hiç hatırlamıyorum.

Sude: Ben hatırlıyorum. Sizin evdeydik, baban fikir veriyordu bize. Bizim ilk başta sahne isimlerimiz de vardı, hatta eski basçımızın sahne ismi de Umay’dı. 

Güneş: Babam hepimize Türk isimler koymuştu. 

Sude: İsimleri unuttuk çünkü hiç uygulamadık bunu. Ama basçının Umay olması çok komik oldu. Grup ismi ararken de ben bildiğim, sevdiğim albümleri karıştırmaya başladım. “Od”u gördüm. Türkçe olsun istedik, yeni nesil gruplar gibi İngilizce olmasın dedikten sonra da “band” yapıştı bize gerçi ama. (Güler) İnsanların düşündüğü gibi “overdrive” ya da “overdose”dan gelmiyor, “Od” eski Türkçede aşk ateşi demek. 

Güneş: O sırada sadece Şebnem Ferah ve Özlem Tekin çalıyorduk. Albümlerdeki isimlere bakıyorduk belki oradan bir şey çıkar diye. Kim ortaya attı hiç hatırlamıyorum ama görür görmez karar verdik. Hem aşk vardı hem ateş vardı.

Sude: Yanıyor idik. (Güler) 


Defne: Söz yazma süreçleri nasıl oluyor? Yumurta, şeker, un eşittir kek midir?

Öykü: Hiç öyle bir formülümüz yok. Herkesin içinden geçen neyse o. Güneş’in eskiden yazdığı sözler vardı, onu kullandık. Eskiden yazdığı bir şarkı vardı, o şarkının kayıt sürecindeyiz. 

Güneş: 2.şarkımız çıkacak bu arada. Ben metrobüste yazdım. 

Öykü: Tamamen insanın aklına gelip bir şeyleri daha net görmesiyle alakalı bence. Ben bir gün evdeyken geçirdiğim duygusal bir gün yazdıklarımı kızlara atıyorum, oradan bir şey çıkıyor. Herkes yaptıklarını atıyor, provada bakalım derken çok taslak bir şeyden bir şarkıya varıyoruz. 


Defne: Şu sıralar ne dinliyorsunuz, müziğinize hangi sanatçılar yön veriyor? 

Umay: Ben Şam’ın yeni şarkısını dinliyorum (Güler). Bir de Gorillaz dinliyorum. 

Defne: Gidecek misin konsere?

Umay: Evet. Bileti aldıktan sonra çok heyecanlandım. 

Öykü: Ben de çok şey dinliyorum, tek bir isim söyleyemem galiba. 

Eylül: Ben de öyle. Tek bir isim söylemek ne kadar doğru bilmiyorum, çok karışık çünkü.

Defne: Birden çok da olur. Kısıtlayıcı bir dergi değiliz.

Sude: Dün ilk defa bir kilit açıldı benim adıma. Evrencan Gündüz’e bayılıyoruz biz, onun da “Tadımlık Tavsiyeler”” diye bir programı var. Eylül’ün bir defteri var ve orada öğrendiği bilgileri önce taslak şeklinde yazıp sonra oraya temize çekmiş. Hangi sanatçılar dinlenmeli, nelere dikkat edilmeli… her şeyi yazmış. 

Defne: Çok tatlı. Literatür araştırması bile var.

Sude: Aynen. Aslında hepimiz her tür sanatçıyı dinleyip onların ne hissettiğini, nasıl yaptıklarını anlamaya çalışıyoruz. Gerçekten ne kadar çok çeşit dinlersen o kadar çok çeşit öğreniyorsun. 

Defne: Çok çeşit dinlemek de ister istemez besliyordur sizi diye düşünüyorum. Öyle mi gerçekten?

Eylül: Kesinlikle öyle. İki isim vermek istiyorum ben: Büyük Ev Ablukada ve Radiohead. 

Güneş: Ben de her şeyi dinliyorum ama ağırlıklı olarak Şebnem Ferah, Cin Seddi ve Özlem Tekin dinliyorum. Hayko Cepkin ve Çilekeş de diyebilirim. Bir de Od Band dinliyorum.

Defne: Onu hepimiz dinliyoruz. (Kahkahalar)

Öykü: Benim hayranı olduğum gitaristler var , bir yerde duran ve izlerken gözlerim parladığı insanlar. Hiçbir zaman solo gitara cesaretim olmadı çünkü çok büyük bir yolculuk gibi geliyordu. Dinlediğim kişiler de çok ekstrem yetenekte kişiler olduğu için hiç buna ulaşabileceğimi düşünmüyordum. Ama yolun çok eğlenceli olduğunu düşünüyorum şu anda. 

Defne: Son dediğin cümle çok hoşuma gitti. “Yolun eğlenceli olması”… sanırım bunu kaçırıyoruz çoğu zaman.

Öykü: Evet ama gerçekten öyle bir yer burası. Müzik yapmak çok eğlenceli bir şey.


Defne: Hem yeni şarkınız geliyor, hem de biraz ilk single’ınızdan konuşmak istiyorum. Kayıt ve stüdyo süreçleri nasıl geçiyor? 

Öykü: Aşırı eğleniyoruz. 

Defne: Birbirinizi boğazlamak istediniz mi hiç?Sude: Valla şu anlık birbirimizi öldürme noktasına gelmedik. 

Defne: (Gülerek) Ne dersin, o noktaya gelir misiniz sence?

Sude: Her şey mümkün. (Güler) Sonra tatlıya bağlanıyor bir şekilde. Hepimizin iyi olmadığı zamanlar da oluyor bazen, ama bunu anlıyoruz ve alttan alıyoruz. İnsanlık bunu gerektirir çünkü. Kadınlıkla alakası da yok bunun, erkekler de keşke yapsaydı bunu. (Derin nefes) Of neyse. Ay ne diyorduk? Erkek dedik dağıldı konu.

Umay: Boşver erkekleri. 

Sude: Stüdyoda eğleniyoruz biz. Ana malzememiz de o, eğlence yani.

Öykü: Birlikte müzik yapmaktan keyif alıyoruz. 

Güneş: Kayıt almak zor oluyor ama. Süreç zor olsa da sonuca çok değiyor. 

Umay: İlk şarkının final master’ını dinlerken ağladık hep birlikte.

Sude: Sarılıyoruz, dans ediyoruz, bir yandan da ağlıyoruz. Çok garip bir andı. 

Öykü: O şarkıyı yazarkenki anla şu an olduğun, şarkının bitmiş halindeki an arasındaki farkı görüyorsun. O anlar aklına gelirken tüylerin diken diken oluyor ve belki Güneş yaşamıştır bunu daha önceki grubuyla ama…

Güneş: Yaşamadım böylesini. 

Öykü: Yaşamadın mı? Çok güzel bir şey yani. Ben deneyimlememiştim bunu daha önce, çok bambaşka bir his. Bir de kayıt sürecinde şöyle bir şey oluyor: biz zaten enstrümanlarımızı yeni çalmaya başladık. Kayda hiç girmemiştik daha önce. Gitarı defalarca çalmam gerekiyor doğru ve güzel çalabilmem için. O an inanılmaz zor oluyor, çok ter atıyorum. Ama hem bittiğinde bir şey öğrendiğimi hissediyorum hem de sonucu dinlediğimizde inanılmaz hissettiriyor. 


Defne: Aşk, politika, ekonomi… bunlar birer mesele. Sizin yansıtmak istediğiniz ya da şu an yansıttığınız bir mesele var mı? 

Umay: Kız grubu olmak maalesef bir mesele. 

Güneş: Biz kayıtlarımızı Fadeout Stüdyo’da alıyoruz, hem kayıt stüdyomuz hem plak şirketimiz. Orada da konuştuk bunu, biz bu grubun üyeleri olarak hayatın içerisinde yaşadığımız için aşkı da, ekonomiyi de hissediyoruz. Şarkıları da kendimiz yazdığımız için yaşadığımız her şeyi anlatıyoruz. “Şu meseleden bahsedelim” demiyoruz ama o gün ne yaşıyorsak onu anlatıyoruz. Hepimiz hayatın içinde ve dolu dolu yaşayan insanlar olduğumuz için o günkü hislerimize göre çıkıyor şarkı. 

Sude: Halkın sesiyiz. (Güler)

Güneş: Tamamen böyle. Yazdığımız şarkılarda herkesin kendini bulacağını düşünüyorum çünkü biz sokak çocuklarıyız. Hepimiz sokakta büyüdük. 

Öykü: Aşk, ekonomi, politika… bunların hepsinde bazı yanlışlar var. Bizim hayatımıza uymayan şeyler var. Bir ara ben çok dertlendim, o kadar çok iç karartıcı şey konuştuk ki. “Nasıl olacak ya” dedim kendi kendime. Çok zor çünkü yanlışların karşısında durmak. “Doğrusunu öğreteceğiz” diye konuştuk bunu stüdyoda konuşurken. Ben bu fikre çok bağlandım. 

Güneş: Kadınlar, köydeki çocuklar eziliyor. Biz bunun doğru olmadığını göstereceğiz. Öğrenciler zorluk çekiyor, biz bunun böyle olmaması gerektiğini göstereceğiz. Bizim sesimizi duyurabileceğimiz ve arkamızda iz bırakabileceğimiz tek şey bestelerimiz. Bunun için elimizden geleni yapacağız.


Defne: Sıradaki sorumu sormak istiyorum ama suçlu hissediyorum çünkü erkeklere bunu sormuyorum. Ama bir yandan da sormam gerektiğini ve bunun bir sorun olarak konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Bu problem varken problemin problem olduğunu söyleyen insan değil, problemin kendisi suçludur çünkü. Özge’yle de bunun üstüne konuşmuştuk, o da bana katıldı. 

Sude: Soruya geçmeden önce bir şey diyebilir miyim? Özge diyince aklıma geldi de. Bir keresinde bir etkinlikte sahneye çıkacaktık ve biraz politik bir sahneydi. Biz de bunun doğru olup olmadığını çok sorguladık. Müzik evrenseldir çünkü, siyasi görüş fark etmeksizin herkesin bizi dinleyebileceğini düşünüyoruz. O gün bize “Kızlar sizin duruşunuzun siyasi görüşü var, var olmanız bile siyasi bir duruş. Bu kadar kötü söyleme rağmen sizin bunu yapıyor olmanız çok değerli” demişti.

Defne: Çok katılıyorum Özge’ye. Yaptığınız şey çok değerli. O yüzden de bu soruyu sormadan önce çok tereddüt ettim ama konuşulması gerektiğini düşündüğüm bir mesele bir yandan da. Sorum şu: müzik sektörü, hatta daha da özelleştirmek gerekirse rock sektörü çok erkek egemen bir sektör. Umduğunuzu bulamadığınız, yolunuza taş konulduğunu hissettiğiniz, engellendiğinizi düşündüğünüz anlar oluyor mu? Sektörde son yıllarda nasıl bir değişim ya da gelişim var? 

Öykü: Ben son yıllarda kadınların arttığını düşünüyorum. Daha görülüyorlar. Bazen kadınlar da kendilerini geri çekiyor, kadının kadına söylemi diye bir şey oluyor. Ama arttıklarını düşünüyorum. Bir yandan da kaç kere soundcheck’te saçma anlar yaşadığımı anlatamam. Ben bir sanatçı olarak çıkıyorum, belli bir düzenim oluyor sahnede. Genelde soundcheck’i alanlar da erkek oluyor, müzik sektörünün bu kısmında daha çok erkekler çalıştığı için. 

Umay: Hayatımda hiç kadın ses teknisyeni görmedim. 

Öykü: Sen oraya çıktığında eğer ki kadınsan sana bir şeyler anlatma ihtiyacı duyuyorlar. Sana bir şey göstermek istiyor çünkü yapamayacağından o kadar emin ki. Bana çok iyi bildiğim bir şeyi gösteriyor mesela, neden bana bunu anlatma ihtiyacı duyuyorsun? Neden benim bilmediğimi farz ediyorsun? Ben biliyorum aslında onu. 

Defne: Annemin çok güzel bir sözü var bu tür durumlarda söylediği: “Herkes mal, herkes aptal”. (Kahkahalar) 

Sude: Ne güzel demiş annem. Bana bir keresinde şöyle bir şey oldu, gitarın sesini kapalı unutmuşum. “Elindekinin gitar olduğunun farkında mısın?” demişti bir adam. İnanamıştım. Ben gitaristim ya hani. Çok kötü hissetmiştim, kendimi bile savunamamıştım. Daha hayatımın ikinci sahnesiydi. 

Öykü: Destek olmak yerine köstek olmak bu. 

Güneş: Bunu genel olarak yeni çıkış yapan gruplara yapıyorlar benim gördüğüm kadarıyla. Yeni yetme görüyorlar, kötü davranmak istiyorlar. Bir yandan da yaşıtımız erkek sanatçılar bile biz kadın olduğumuz için yapamayacakmışız ya da bilmiyormuşuz gibi davranıyorlar. Ya da bizi objeleştirip yanlıyorlar. Çok iyi insanlar da çıktı karşımızda, stüdyomuzdaki Kerem Abi, Gökhan Abi, fotoğrafçımız Utku… Biz erkek düşmanı değiliz, sadece genellikle yaşadığımız kötü durumlarda karşı cinsten biri ya bizi “küçük kız” gibi görüyor, ya bir şey bilmediğimizi sanıyorlar, ya da çok seksi ve havalı birer obje olarak görüyorlar. Bu durum da çok rahatsız edici. 



Defne: En sevdiğiniz kelime?

Öykü: İlk ben söyleyeyim. “Babun” demeyi çok seviyorum. 

Sude: En zor soru bu. “Robdöşambr” geliyor benim aklıma. Fransızca ya, söylemesi komik oluyor. 

Eylül: Ben bunu bir arkadaşımla uydurmuştum: “sanımsamak”. Sanmak ve anımsamak kelimelerinin birleşimi. 

Defne: Aa! Çok beğendim bunu. 

Umay: “Çımkışmak” diye bir şey derdi dedem. Bir şeyden iğrenirsin ama miden de tam bulanmaz ya, o. 

Güneş: Benim galiba “zort”.


Defne: Hiç batıl inancınız ya da ritüeliniz var mı sahneye çıkmadan önce yaptığınız?

Öykü: Hep beraber sarılıp “Çok eğleneceğiz” demek. 

Güneş: Bir bardak buzsuz cin tonik. Biraz olsun rahatlatıyor. Adrenalinimi düşürüyor gibi hissediyorum, belki de hiçbir işe yaramıyor ve plasebo ama. 

Defne: Bir tavsiye olarak yazdım kenara. 


Defne: Bir festival düzenleyecek olsanız ve sınırsız imkanınız olsa nasıl bir festival olurdu? Ölüyü diriltmeye kadar, tüm para da sizde.

Herkes: Öfff…

Umay: Atam gelsin.

Sude: (Umay’a) Kanka Atam neden bizim festivalimize geliyor? Dirilirse yapması gereken daha önemli işler var. 

Defne: Bir arkadaşım Twitter’da şey yazmıştı, “Rüyamda Atatürk’ü görüyordum. Mor ve Ötesi konserine davet ediyordum ve kabul ediyordu.” (Kahkahalar)

Öykü: Atatürk gelsin ya. Türk kızlarını bi dinlesin, gururlansın. 

Güneş: Dedem gelsin çok isterdim. Bana Lazca şarkılar atardı, “Bunu da söyler misin” diye sorardı. Hiç yapmadım. Gelse söylerdim. 

Öykü: Sahil kenarında olması gerekiyor kesinlikle.

Defne: Sanatçı olarak kim geliyor? 

Sude: Radiohead geliyor. Beatles geliyor.

Güneş: Özlem Tekin ve Şebnem Ferah gelsin. 

Sude: Billie Eilish gelsin.

Defne: Amy Winehouse? 

Güneş: Kesin gelsin ben onunla içmek istiyorum. 

Umay: O kadın beni anlayacak. Sex Pistols gelsin.

Sude: Paramour gelsin.

Defne: Ne demek istediğimi o kadar kaptınız ki…

Sude: Bartu Küçükçağlayan gelsin ama Yalan Dünya’daki haliyle gelsin. Zerrin gelsin, Tülay gelsin. Arkada o flamingo dansını yapsınlar. 

Umay: Yıldız Tilbe gelsin. Nirvana gelsin.

Sude: Metallica gelsin. 

Öykü: James Hatfield’a el sallarım. (Kahkahalar)

Güneş: Bizim rüyalarımızın saçmalığı. Her şey ücretsiz ve sınırsız olsun. 

Sude: Pamuk şeker ve popcorn dağıtılsın. 

Güneş: Atatürk konuşma yapsın. 


Defne: Benim sorularım bu kadar. Söylemek istediğiniz bir şey var mı? 

Sude: Çok eğlendik biz, teşekkür ederiz. 

Öykü: Shrek ve yanındaki eşek de gelebilir mi?

Eylül: Ters Yüz ekibi de gelsin. 

Sude: Biz bu soruyu aşamayacağız galiba. 



























Yorumlar


Rock ve Metal Haberleri İçin Abone Olun!

RÖPORTAJLAR

LİSTELER

YENİ ÇIKANLAR

  • White Facebook Icon
  • Instagram - Beyaz Çember

Kritikzine 2024 by Kritik Records © Tüm Hakları Saklıdır

ALBÜM KRİTİKLERİ

HAKKIMIZDA

Rock metal haberleri, röportajları, albüm incelemeleri içeren güncel müzik portalı

bottom of page