top of page
  • Yazarın fotoğrafıYağmur Tüten ✪

Muhtelif deliler için bir eser: THE DARK SIDE OF THE MOON-Pink Floyd

"I've always been mad, I know I've been mad, like the
most of us...very hard to explain why you're mad, even
if you're not mad..."

Kalp atışları... yavaş yavaş yükselirken bizim kalp atışlarımızla birleşiyor. Hayatımızın kaos dolu günlerinen, bizi kendi karanlığımızdan belki de ayın olduğu gibi kendi karanlık tarafımızdan çekip çıkarıyor. Evet sevgili müzik severler geçtiğimiz günlerde 50. yılını kutlayan, bu haftanın albüm incelemesine hoşgeldiniz... The Dark Side Of The Moon...


Bazı istatistiklere göre dünyanın bir yerlerinde bu şarkı her zaman çalıyor. Belki A kişisi kapatıyor, onun kapatmasıyla binlerce kilometre ötedeki B kişisi bu müzikal yolculuğa başlıyor. Ama sonuç olarak hiçbir zaman bu yolculuk bitmiyor.


Yolculuk demişken grubun 8. stüdyo albümü olan 1 Mart 1973 çıkışlı bu şaheser de yolculuğumuza, hayatımıza değiniyor. 1965'te İngiltere, Cambridge'de doğan grup ilk başta "Pink Floyd Blues Band" olarak biliniyordu. Daha sonrasında değişen ve de günümüz haline temellerini atan grup artık "Pink Floyd" olmuştu. Temeller tamamlanmıştı. İlk yıllarda Gitar ve vokalde Syd Barrett, davulda Nick Mason, basta ve vokalde Roger Waters, klavye ve vokalde Richard Wright vardı. Daha sonrasında 1968 yılında grup resmi açıklamayla Syd Barrett'la yollarını ayırdığını açıklamıştı.

"The Dark Side Of The Moon" Tam anlamıyla ilk konsept albümü olmasının yanı sıra, eski gitarist/şarkı yazarları Syd Barrett'ın psikedelik etkilerinden kurtulmuş, kendi tarzını keşfetmişti. Gruptaki bu değişikliğin en büyük nedenlerinden biri de David Gilmour'un gruba gitarist olarak dahil olmuş olmasıdır. Albüm; Haziran 1972 - Ocak 1973'ün en gelişmiş ve de hiç kullanılmamış, birazdan değineceğimiz ses tekniklerliyle Abbey Road Studios'ta kaydedilmişti. Ayrıca albümün tamamı Roger Waters tarafından yazılmış, diğer yandan David Gilmour gibi diğer grup üyelerinin de müzikalitede ve de her şeyde büyük etkisi vardır tabii.

45 milyondan fazla satmış, 740 hafta (neredeyse 15 sene) boyunca listelerde kalmıştır.

Yani albüm için her konuda Pink Floyd için bir devrim, altın çağ başlangıcı desek doğrudur bence.

Peki Pink Floyd dinleyen bir insan normal olabilir mi?

Bence olamaz. Sakin olun size laf söylemiyorum çünkü ben de bu delilerdenim. Albümün alt başlığında da olduğu gibi Muhtelif deliler için şaheser... Nasıl desem Pink Floyd gerçekten ayrı bir gezegendir. Her şeyiyle ayrı bir dünyadır. O dünyaya girdiğimiz dakikadan itibaren artık biz de deliyizdir.Ya da gerçek dünyadaki maskelerimizden kurtulur, gerçek benliğimizi salarız, benliğimiz şarkıların arasında bir oraya bir oraya koştururken bütün derdi, tasayı, problemleri çoook çoook uzaklarda bırakır, artık ruhumuz serbesttir. Nasıl olsa konuştuğumuz şey müzik değil mi? artık bir sınırımız, duracağımız yer yoktur. Kendi benliğinize hoşgeldiniz arkadaşlar... Bu albüm de bize bunu der.


Konsepti, kendimizizdir.

Albüm hayatın nasıl da parmaklarımızın arasından akıp giderken bizim "öylesine" yaşadığımızı anlatmaktadır. Modern dünyada hepimizin kayboluşuna, ama bir daha bu günlerin dönmeyeceğinden bütün dertlerimize kadar işler. Örneğin, bir uçağın yere çakılma sesiyle başlayan "On the Run" uçuş korkusunu işlemektedir. "Time" zamanın, yıllarımızın, yaşamımızın biz anlamadan nasıl da akıp gittiğini, bir daha dönmeyeceğini, "The Great Gig In The Sky", ölümün doğası, korkularımız ve de bir anda gelip bizi götüreceği hakkındadır. "Money", insanların para kazanmak için her şeyi yapabileceğini ve ne kadar açgözlü olduklarını ironik bir şekilde anlatmaktadır. "Any Colour You Like" açık bir mesaj bulundurmasa da insandaki karar verme korkusunu anlatır. "Brain Damage", toplumun yanlışlarının demin girişte de söylediğim gibi belki de sadece "deliler" tarafından fark edilebileceğini söyler (ne de olsa hepimiz deli değil miyiz?) Bu şarkıda grubun eski üyesi Syd Barrett'la ilgi detaylar da vardır. Kapanışta ise "Eclipse", sahip olduğumuz her şeyin, aklınıza gelebilecek her şeyin yakalanması gereken bir uyumundan ama hiçbir zaman öyle bir uyumun var bile olmadığından bahsetmektedir.

Benim sözlerimi geçin albümle alakalı en güzel cümleleri içeriden birinden Roger Waters'dan duymak isterseniz, albüm hakkında sorulan bir soruya cevaben Waters: 'Bir gün oturup gerçeği sorgulamaya başladım. Nafile bir şekilde dünyevi şeylerin kavgasına düşmüş olmak, kendimizi, birbirimizi ve evreni anlamak için gideceğimiz yolun üzerini nasıl da örtmüş ve gizlemiştik. Halbuki kendimizi, birbirimizi ve evreni anlayarak, insanlık için yaşamı daha doyurucu hale getirebilirdik. ''Dark Side Of The Moon' bunu anlatır ve de diğer albümlerimin çoğu.' demiştir.


And if your head explodes with dark forebodings too
I'll see you on the dark side of the moon.


Ay'ın karanlık yüzü?

Sanırım sırrını çözmek için "Dark Side Of The Moon"un geçtiği yeri bulmamız lazım değil mi? Brain Damage'e göz attığımız zaman temasında "seni ayın karanlık yüzüne götüreceğim" diyor. Peki, ne demek istiyor ya da daha doğru bir soru sormak gerekirse ne zaman? Ait olduğun yere artık ait olmadığında... Hatta şu sözlerle devam ediyor "içinde bulunduğun grup başka ezgiler çalmaya başladığında" ki burda grubun eski üyesi Syd Barrett'a da gönderme yapılıyor.


Ait olduğun yere artık ait olmadığında derken ayın karanlık yüzüne de değiniyoruz. Hatta olayın espirisine de gelmiş oluyoruz. Çünkü hiçbir zaman ayın karanlık yüzünü çıplak göremeyeceğimizi unutuyoruz. Dünya denilen sahnede, bize verilen rolleri oynarken bazılarımız deliriyoruz. Eclipse'de de denildiği gibi bize ev sahipliği yapan ay yaşamımızın kaynağı olan güneşi kapatmasını fark etmiyoruz. Çünkü hepimiz delirmiş oluyoruz. Ve de artık evimiz olan ayın karanlık yüzünde buluşuyoruz...



Albümün kapağı ne demek istiyor?

Aslında Albümün kapağıyla şarkıların hepsinin bir bağlantısı var. Girişte bahsettiğim ayrı ayrı sesleri temsil ediyor aslında her bir renk.

Kalp atışları, yazar kasa sesi, konuşan adam, saat sesi, uçak sesi hepsi bir arada karışık veriliyor. (Ki bu da kapakta tek beyaz olan çizgi) Ama duyulan kadın çığlığıyla birlikte albüme geçiyoruz. Ve sonrasında bir arada duyulan bu karışık seslerin hepsi ayrı ayrı şarkılarda karşımıza geliyor.


Ses efektleri demiştik değil mi?

Girişte dediğim kısma geldik nedir bu hiç kullanılmamış ses efektleri efendim? Örneğin "Time" da eski saat sesler düzensiz olarak çalmaktadır, "Money" parçasının girişindeki ses olayları kesip yapıştırılarak tekrar ettirilmiştir. Para ses efektleri hakkında grubun efsanevi bateristi Nick Mason otobiyografisinde şu sözlerle "Money" hakkında bahsetmiştir: “Eski bozuk paralarda delikler açtım ve sonra onları tellere geçirdim. Bunlar yedi döngüde bir ses verdi. Roger da karısı Judy’nin çömlekçilikte kullandığı karıştırma kabında dönen bozuklukları kaydetti.” Albümdeki ses efektleri bunlarla da kalamıştır. Albüm boyunca duyulan, girişte bizi karşılayan kalp atışı sesi özel olarak ayarlanmış bir davuldan yaratılmıştır. Müzikal açıdan bütün grup üyeleri aktif bir biçimde katkı sağlamıştır.Hatta grup üyeleriyle sınırlı kalmayıp, şarkılarda duyulan sesleri grup üyeleri, tanıdıklarıyla yaptıkları röportajlardan seçerek de albüme koymuşlardır.


Albümün sonunda ise bir hata ile çok az bir şekilde The Beatles'ın "Ticket To Ride" parçası duyulmaktadır.



Artık girdik albümün içine, çekti bizi götürdü kendi gezegenine. Sessizlikten gelen kalp atışları… Uçak sesleri, yazar kasa, tanımadığımız bir delinin gülüşleri, saatin tik takları arasında kaoslardan sıyrılıp nefes almaya, soluklanmaya geçiyoruz.

For long you live and high you fly
But only if you ride the tide
And balanced on the biggest wave
You race towards an early grave.

Açıkça söylemem gerek yıllar geçse de girişinden nefret ediyorum. Uyumak istediğim sabahlarda beni zorla kaldıran alarm sesim aklıma geliyor, o sabahların hatırına üzülüyorum.

Tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain.
You are young and life is long and there is time to kill today.
And then one day you find ten years have got behind you.
No one told you when to run, you missed the starting gun.

Evet belki de o sabahların hatırına üzülüyorum. ama girişteki alarmların, saatlerin ardından kaç sabahı geçirdiğimi anlıyorum. Hayatımdan kaç sabahın o alarm seslerine küfür ederek geçip gittiğini fark ediyorum. Şarkıda da bize bunu diyor, şu sözlerle gerçekleri yüzümüze bir kez daha çarpıp ölümü hatırlatıyor;

So you run and you run to catch up with the sun but it's sinking
Racing around to come up behind you again.
The sun is the same in a relative way but you're older,
Shorter of breath and one day closer to death.

Aslında çocukluğumdan beri bu zaman algısı hep dikkatimi çekmişti. Fark etmeden en mutlu olduğumuz günlerin geçişi, belki de çabucak kurtulmak istediğimiz o kara günlerin geride kalışı beni tuhaf bir karmaşaya itmişti. Çocukken düşünüp o yaşlara da geleceğiz dediğimiz belki de yaşlardayız belki de çoktan geride bıraktık. Şimdi dönüp bakıyoruz aklımızda kalmış birkaç parlak anı ama geçen onca zaman. Akıp giden ama akıp giderken farkına varmadığımız onca zaman. Şarkı bize, belki de bittikten sonra bunları da hatırlatıyor. Her şey bitiyor. Bir gün ne de olsa biz de biteceğiz...


"And I am not frightened of dying, any time will do, I
don't mind. Why should I be frightened of dying?
There's no reason for it, you've gotta go sometime."

Ölümden korkuyor musunuz? Cevabınız evetse geçmiş olsun, "korkunun ecele faydası yok" derler ya işte tam olarak bu.

"If you can hear this whispering you are dying."

Ama eğer cevabınız hayırsa tebrikler. Gerçekleri kabul etmiş ve de bazı şeyleri değiştirmek ya da kabullenmenin verdiği hayata karşı burukluk ve de kayıp içerisinizdesinizdir.

"I never said I was frightened of dying."

Rick Wright 1988 yılında verdiği bir röportaj ile bu parçanın ölüme dönüşen bir yaşam halini anlattığını belirtmiş. Clare Torry'nin çığlığı, çekilen acının yansımasıdır.Amacı akıllara bazı sorular getirmektir. İstediğin hayatı yaşayarak mı öleceksin? Yoksa seçimlerin seni istemediğin bir noktaya mı ulaştıracak? Öldüğünde hangi tarafta olacaksın?

Karanlık mı? Aydınlık mı?

Gerçi bir dakika, ikisi de aynı...


Clare Torry daha 25 yaşında, 1972 yılında bu şarkıyı doğaçlama bir şekilde söylediği anda herkes bi anda yaşamla ölüm arasında kalmıştı. O yüzden de ölümün, acının çığlığıydı şarkıda...

Müzik kariyeri boyunca imza attığı en büyük iş bu olacak, 2006 yılında açacağı dava ile birlikte şarkının yazarı olarak da sayılacaktı.



Money, get away.
Get a good job with good pay and you're okay.

Sanki annelerimizin nasihatlarıyla başlayan şarkı, resmen ilerleyen sözlerde "yavrum iyi bir üniversitede oku, iyi bir işin olsun, düzenli maaşın olsun çocuğum" der bize. Ama devamında artık kendini bu düzene, kapitalist düşüncenin ellerine kendini tamamen bırakan topluma bir dönüp bakıyoruz.

Arabanız var mı? Peki ya yeteri kadar paranız? Güzel bir sevgiliniz var mı ya da?

Money, it's a crime.
Share it fairly but don't take a slice of my pie.
Money, so they say
Is the root of all evil today.
But if you ask for a raise it's no surprise that they're
giving none away.

Kendi düşünceleri, doğru sandığı ilkeleri uğruna adam öldürmeyi göze alan bencil insanlar. Savaşın olduğunu ve de kendilerinin haklı olduğunu düşünür. Fakat aslında haksız saydıkları, kötüledikleri taraftan hiçbir farkları yoktur. Her ölen can sadece bir toz parçasıdır onlar için. Onlardan farklı düşünenleri, farklı fikirleri öldürmemiz, basmakalıp olmamız öğretilmemiş midir bize? Albümün geri kalanında da denildiği gibi biz bu düzendeki sadece koyunlardan değil miyiz ne de olsa?

Down and out
It can't be helped but there's a lot of it about.
With, without.
And who'll deny it's what the fighting's all about?
Out of the way, it's a busy day
I've got things on my mind.
For the want of the price of tea and a slice
The old man died.

İsminin olayını öğrenince bizle geçilen dalga sayesinde buruk bir gülücük bırakan şarkı; Any Colour You Like...

Verdiği mesaj aslında şudur: Hiçbir şey elinizde değil!

Ford Model T'yi seri üretime geçirdiği ilk zaman sloganı "You can have it any color you like, as long as it’s black."(Siyah olduğu sürece istediğin rengi alabilirsin.) demiştir. Çünkü Ford sadece siyah araba üretir. Pink Floyd bu parça ile hem bizle dalga geçer hem de hiçbir şeyin elimizde olmadığı, bizim seçme hakkımızın olmadığı, denilenin yapıldığı, kendi düşüncelerimizin olmadığı dünyaya gönderme yapar. Tüm bu sorunların temelinde sadece bizi seçebildiğimizi düşündüğümüz yalandan bir dünyayla kandırıldığımızı belirtir.


Uyanın artık. Hiçbir şey elimizde değildir. Ne arabamızın rengi, ne de kendi yaşamımız. Hayır ölüme boyun eğin! Ne de olsa zaman akıp gitti, yolda geliyor anlamsız yaşamın sonu.


Bir diğer adı Lunatic olarak da geçen Brain Damage, Roger Waters’ın çok yakından tanıdığı önceden aralarından biri olan bir deliyle ilgiliydi, Syd Barret.

Grubun eski üyesi ve kurucularından birine ithafen yazılmış şarkıda Syd'ın uyuşturucu bağımlılığına da değinmişti.

“I’ll see you on the dark side of the moon”

Sözleriyle kendini Syd'a yakın hissettiğini, bu garip dünyada yaşayan diğer deliler gibi en sonunda ayın karanlık yüzünde buluşacaklarını hatırlatmıştı.


Artık sona geliriz. Bizim ayımızla önceden hayat kaynağımız olan güneş tutulur. (Eclipse=tutulma) Artık bütün problemlerimiz geride kalmıştır. Zaman artık akmıyordur. Ne acele etmemize gerek vardır, ne paraya, ne de artık ölümden korkmaya...

Artık zaman bile yok olur. Beyninizin kurduğu bilinçi hapishane yıkılmıştır, girişte bizim kalp atışlarımız olan kalp atışları yavaş yavaş son bulur... Evren sahnesindeki bize biçilen rol bizden alınmıştır. Bir bakmışız ki her şey artık son olmuştur...


All that is now

All that is gone

All that's to come

and everything under the sun is in tune

but the sun is eclipsed by the moon.


"There is no dark side of the moon really. Matter of fact it's all dark."



Bugünlük benden bu kadar.

Müzikle kalınnn!


Albümün tamamı için;


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page