La Dispute - No One Was Driving The Car İncelemesi
- Orhun Kaan Kahraman
- 5 gün önce
- 5 dakikada okunur
2025 sonbaharının ilk "sokaklarda ağlayarak yalnız yürürken kulaklıkla dinlemelik" albümü.
Angst nedir? Almanca, Dance, Norveççe ve Flemenkçe'de olan ve İngilizce'ye de bu dillerden geçtiği bilinen bu kelime kaygılı, endişeli ve güvensiz hissetme gibi anlamlara gelmektedir. Korkudan farklı olarak nedeni belli olmayan bir şeye bağlı bir histir bu. Neden olduğunu bilmezsin; sadece hissedersin. Bir varoluşsal sıkıntı gibidir; karmaşık, rahatsız bir histir. Medeniyet içine fırlatılmış halde asla doğal olmayan varlıklar olan bizler bunu doğduğumuzdan itibaren hissederiz. Tamamen varoluşsal, ontolojik bir durumdur. Angst, insanın üzerine sinen ve her zaman yanımızda taşıdığımız bir şey olmasına rağmen, genelde farkına varılmak istenmez, uzak durulur. İşte bugün inceleyeceğimiz albüm bu farkına varmak istemeyeceğimiz hissi fark ettiren bir albüm üzerine olacak.
Bu farkına varmak istemediğimiz duygulanımı vücudumuza hatırlatarak hissedilmesini sağlayan albüme geçmeden önce post-hardcore müzik ve La Dispute'den bahsetmek istiyorum. Post-hardcore ya da Ian MacKaye'ın zamanında sövdüğü şekliyle Emotional Hardcore(emo-core) 80'lerde Rites of Spring, Moss Icon, Embrace gibi gruplarla başlayan Dischord Records'un destekleriyle popülerleşen ve 90'larda Fugazi'nin, Refused'un, Shellac'ın, Drive Like Jehu'nun ve nicelerinin icra ettiği; hardcore'un tersine "kişisel olan (da) politiktir" diyerek bireysel konuları işleyen; eklektik, sert ama aynı zamanda hafif bir müzik türüdür. Post-hardcore doğası gereği klasik hardcore'dan farklı olarak içerisinde çok fazla türü içeren bir müzik türüdür. Shoegaze, post-punk, post-rock, alternatif rock, hardcore punk, math-rock, progresif rock, metal gibi pek çok türü aynı anda bünyesinde barındırır ve vokal bu eklektik müziğin üzerine kişisel dertlerini bağırır. 2000'lerden sonra giderek metalcore, alternatif metal, pop-punk ve nu-metalle birleşip popülerleşen bu tür ayrıca her zaman "gerçek emo bu değil abi" denilen tartışmalara da sebep olmuştur. İşte burada "gerçek emo"yu 2025 yılında yaşatan bir albümden bahsedeceğim.
Bu albümü 2025 yılında çıkartarak bizlere Angst yaşatan La Dispute, 2004 yılında Jordan Dreyer ve Brad Vander Lugt isimli iki kuzen tarafından Michigan'da kurulmuş bir post-hardcore grubudur. Peki bu grubun o dönem giderek popülerleşen diğer post-hardcore gruplarından ne farkı vardır? Birincisi bu grup Jordan Dreyer'ın kurgusal hikayelerini spoken word şeklinde "asla susmadan şarkı boyunca sürekli sayıklaması" şeklinde bir vokal tarzını içerir. Evet, ortalama bir La Dispute şarkısını diğer tüm scene'den ayıran özelliktir bu. İkincisi bu grup döneminin Alexisonfire, Silverstein, Thursday, Senses Fail, Underoath ve niceleri gibi gruplardan ayıran en önemli özelliği metal müzikle bütünleşmeyip müziklerinde At The Drive-In gibi pek çok türü bünyesinde barındırmasıdır. Jordan Dreyer tabii ki screamo vokali yapar ve La Dispute'un bazı şarkıları çok screamo'dur. Ancak aynı zamanda progresif rock'tır, shoegaze'dir, post-rock'dır. Özellikle her daim birbiriyle karşılaştırılan Touche Amore gibidir. Ben açıkçası bu açıdan La Dispute'u "gerçek emo" diye nitelendiririm her zaman. Müziklerini dinlediğinizde endüstriyelleşmiş, birbirinin aynısına dönmüş matematiksel bir formülü dinlemezsiniz, tamamen kendin-pişir-kendin-ve-başkaları-yesin'ci(DIY'cı) bir ruha sahip eklektik ve şaşırtan bir müziktir dinlediğiniz. Tam olarak post-hardcore'a yakışacağı gibi. Refused'un zamanında "The Shape of Punk To Come" diyerek müjdelediğini, günümüzde modern anlamda icra eden bir post-hardcore grubudur. O karmakarışık ritimleriyle, müziğiyle Angst'ı tüm vücudunuzda yaşatır.

2025 model La Dispute'da bu şekilde. 2019 yılında çıkardıkları bir önceki albümleri Panaroma'dan sonra özlerine dönüş albümü olarak nitelendireceğim bu albümü. Albümü dinlerken sanki 2011 yılında çıkardıkları Wildlife'ı dinliyormuş gibi hissettim çoğu zaman. Dolayısıyla yorumlarım çok öznel olacak. Wildlife çıktığında yeni üniversite kazanmış farklı bir şehirde yaşamaya başlamıştım. Yeniliğin vermiş olduğu bilinmezlikten gelen endişeyi yaşadığım dönemlerdi. Yerleşmiş olduğum yeni şehrin ve yeni yaşamın verdiği bilinmezliği sürekli bu Wildlife'ı dinleyerek aşıyordum. Bu albüm de bana tekrardan o hisleri hatırlatıyor. Bu albüm çıkmadan önce Dreyer'ın hep insan failliği, varoluşsal belirsizliği üzerine sözler yazdığı hakkında röportajlarını okuyordum. "İŞTE BU" diyordum hep yine bizi deli deli konuşarak delirteceği için. Çünkü evet, Dreyer bu albümde de şarkılarda başından sonuna kadar konuşuyor, sayıklıyor ve arada scream atıyor. Bana bu albümü eski La Dispute albümlerini hatırlatan(özellikle Wildlife'ı) en büyük özelliği de şarkılarının yapısı oldu. Aşırı eklektik bir albüm. "Auto-fiction Detail" gibi alternatif rock'a kayan var "Environmental Catastrophe Film" ve "Top-Seller Banquet" gibi progresif/post rock'a kayan, "Steve" gibi screamo olan ve "Man with Hands and Angles Bound" ve gibi klasik hardcore punk çizgisinden giden şarkılar var... Dolayısıyla bu albüm tam olarak post-hardcore nasıl oluru bana tekrardan hatırlatan bir albüm oldu. O rahatsız edici Angst'ı bana damarlarıma kadar hissettirdi.

Başlığını, Jordan Dreyer’in kendi kendine giden bir arabanın bir çıkmaz sokakta kaza yaparak yolcularını öldürdüğüne dair gördüğü trajik bir gazete haberinden ödünç alan albümün, modern hayat ve yapay zekâya(ChatGPT gibi) aşırı bağımlılığın getirdiği teknolojik kıyamet için bir metafor olarak görüldüğü çok belli. Bu durum, Dreyer’in albümü benzersiz biçimde bir film gibi kurgulamasına olanak tanıyor – First Reformed büyük bir ilham kaynağı olarak anılıyor ve Paul Schrader’ın kişiliğini değil filmlerini örnek gösterdiğinizde doğru ellerde olduğunuzu biliyorsunuz. Birden fazla perdeye bölünmüş ama aynı zamanda ayakları yere basan bir yapıda olan albümün ilk üç şarkısı: "I Shaved My Head", "Man with Hands and Ankles Bound" ve "Autofiction Detail", çok bölümlü bir anlatı kurgusuyla bizi sanki bir hikayeye dahil ediyor. Schrader’ın The Card Counter’dan Light Sleeper’a kadar tüm filmlerinde yaygın olan “odadaki adam” kurgusunu takip ediyor eğer filmlerinden herhangi birini izlediyseniz La Dispute’un burada neyi amaçladığını bilirsiniz. 2. Perde bizi "Environmental Catastrophe Film" ile yeniden o dünyanın içine çekiyor; ayrıntılardan kaçınmayan, yavaş yavaş gelişen bir yolculuğa hazır sekiz dakikalık cesur bir beste. Yetmezmiş gibi, bu üç şarkının tamamı tek bir bütün gibi akabiliyor: ormanlık bir bölgede dere yatağındaki bir çocuğun hikâyesi; nehri kentin etrafında takip ederek bir kiliseyi ve kentin büyümesine yön veren mobilya endüstrisini keşfetmesi.
And we can only go forward every day
To the end where we began
To the darkness up ahead
And everything that happens in life
Will never happen again
And you spend your whole life learning to swim
And you can never know what's over the bend
And every moment passing is another one you'll never get back
And you can only get older
Older
Older
"Environmental Catastrophe Film" şarkısından aldığım bu kısa bölüm bile şarkı yazarlığının bu albümde ne kadar iyi olduğunu gösterir nitelikte. Tabii bu çok tartışılır ancak post-hardcore nedir denildiğinde "AHANDA BU" denilecek bir söz yazımı var burada. Bu söz yazımının üstüne karmakarışık, eklektik bir müzikle bize varoluşumuzu sorgulatıyor Angst'ı yaşamak tam olarak budur diyorsun dinledikçe. Şarkının bu kısmında bahsedildiği gibi "Hayatta tüm olan şeyler, bir daha hiç olmayacak; ve sen sadece yaşlanacaksın". Evet, "gerçek emo"da; öz-hakiki post-hardcore da: BUDUR. Bir albüm nadiren bu kadar sinematik hissettirmiştir – Dreyer’in hayatından ve etkilerinden beslenen yapılar burada açıkça ilham kaynağı oluyor; vokallerinin bu anlatı üzerinde tam bir hakimiyet kurduğunu görebiliyorsunuz. Canlı deneyimlendiğinde ise set listesini neredeyse gerçekleşmeden tahmin edebilirsiniz: üç perdelik yapı neredeyse baştan sona sırayla dinlenmeyi zorunlu kılıyor – burada atlama, karıştırma yok – bu albüm en baştan en sona dinlenmek üzere tasarlanmış; sonuçta, bir film için de aynı şeyi yapmazsınız. Dolayısıyla bu durum albümü, şu ana kadar yapılmış tüm post-hardcore albümleri içinde bambaşka bir noktaya çıkartıyor.
Anlatıcının hayatında ileriye sıçrayarak La Dispute evreninin köşesini kavramsal bir merakla keşfeden 3. Perde, yumuşak ve narin dokunuşlarla barok bir kalp kırıklığını harmanlıyor – anlatıcının hayatını günlerin, ayların ve yılların kırıntıları üzerinden inceliyor. Aynı adı taşıyan şarkıda annenin ellinci yaş günü partisi konu ediliyor; sarhoş kardeşlerin birbirleriyle hesaplaşmalarını ortaya döktüğü, annenin ise onların yetişmesinde oynadığı rolü kaygıyla sorguladığı bir hikâye. Ardından kavganın yıllar sonrasına, sonrasına ve gelişimlere, birer anı fotoğrafı gibi gelen kesitlere sıçrıyoruz. Bu büyüleyici bir anlatı bir arkadaşının cenazesine kadar inen bir yolculuk. I, II ve III. Bölümlerin eşlikçi belgeleri de bu dünyaya ve karakterlere derinlik katıyor. Yaşanmış hissi veriyor, yenilikçi ve yıkıcı ölçüde çığır açıcı. Albümü dinlerken "Wildlife"mış gibi hissetmemin diğer bir nedeni de muhtemelen buydu benim için. Çünkü o albümü dinlerken de gerçekten daha önce deneyimlemediğim bir hissi yaşamıştım. Bu albüm de bana o hissi yaşattı: Damarlarıma kadar Angst. Bu albüm kesinlikle senenin en iyi albümlerinden. Eğer siz de hazır sonbahar gelmiş azıcık kulaklığımı takayım, ağlayarak binaların arasında yalnız başıma yürüyeyim bana da kaliteli bir müzik eşlik etsin diyorsanız. Bu albüm tam size göre.
PUAN: 9/10
Yorumlar